Sanatın içine tüküren zihniyet-(TAMAMI)

Geçen hafta değerli sanat eleştirmeni Hayati Asılyazıcı Ulusal Kanal’da genç bir müzik sanatı adamını konuk etti. Üstat Asılyazıcı’nın konuğunu ağırladığı süreç, AKP iktidarının İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarını sanatçıların elinden alıp “Muhafazakar sanat” yaratmak uğruna İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun unutulmaz Genel Müdürü ve kurucusu Ertuğrul Muhsin’in anısına akıl almaz bir saygısızlığı yaparak tiyatro sanatçısı, yazarı, şairi, heykeltıraşı dünyaca ün yapmış müzik adamlarımızı tarihin çöplüğüne atmak gibi bir gafleti işlediği ve sanatçıların sokağa döküldüğü sürece uzanıyordu.

Ankara Belediye Başkanı’nın “tükürürüm böyle sanatın içine” demesinin üzerinden yıllar geçmişti ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı kendi sanat anlayışına uygun görmediğinden olsa gerek barışı simgeleyen devasa bir heykelin boynunu testereyle keserek sanata ve sanatçılara karşı bir hamleyi de yapmıştı.

Atatürk’ün sanat anlayışı

Atatürk şöyle demiştir:

“Eğer bir milletin sanatı yok edilmişse o milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”

Cumhuriyet sanata her uygar ülkenin baktığı gibi bakmıştır. Atatürk ölümünden 4 yıl önce (1934) devlet konservatuarını şimdiki yerinde kurmuştu. Sonra tiyatro dalına el atıldı. Gazi’nin sağlığında devlet tiyatrosunun ilk eserleri devlet konservatuarı bale ve tatbiki sanatlar sahnesinde sergilendi. Opera’nın kuruluşu ise İsmet Paşa’nın Cumhurbaşkanlığı dönemine rastlar. (1949) opera da yine aynı tarihte İsmet Paşa tarafından perdelerini açmıştı. Hayati Asılyazıcı’nın konuğu Hasan Tura şu sıralarda Cumhurbaşkanlığı senfoni Orkestrası’nın 1’ci kemancısı. Virtüöz, bestekar ve orkestra şefi. Gözlerim yaşardı. Neden? Diyeceksiniz?

1968-69 tarihlerinde yedek subaylık yaparken arkadaşlarım arasında Hasan’ın babası Yalçın Tura da vardı. O dönem kimler yoktu ki aramızda? Heyecanlandım ve asker arkadaşımın oğlunun kemanından çıkan nameleri dinlerken hem tüylerim diken, diken oldu hem de sanat adına gururlandım ve dedim ki işte benim arkadaşımın bestekar Yalçın Tura’nın oğlu bu.

Sıra şimdi nerede?

Atatürk’ü görmedim ama İsmet Paşa’nın her hafta belli günlerde C.B.S.O’nın konserlerinde özel bir koltuğu ve koltuğunun yanında bir işitme cihazının bulunduğunu bilirim. Sadece o mu? İsmet Paşa radyo evinde verilen iki küçük kızın (Güher ve Süher Pekiner) konserini izlediğinde yanındaydım. İsmet Paşa sanata çok düşkündü. Şimdikiler nedense sanatı pek sevmiyorlar. Hasan Tura’nın Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 1’ci kemanının Hasan olduğunu acaba Sayın Cumhurbaşkanı biliyor mu? Yarın sanata uzanan eller kendisine bağlı bulunan o muhteşem senfoni orkestrasına da uzanırsa acaba sanata karşı Cumhurbaşkanı olarak gösterdiği duyarsızlığı sürdürecek mi? Acaba sayın Cumhurbaşkanımız ve sayın Başbakanımız hiç tiyatroya, operaya, bir bale resitaline gitmeyi düşünürler mi? En azından sayın Cumhurbaşkanı, C.B.S.O’nın 1’ci kemancısı Hasan Tura’yı tanır mı?

Bırakın yerli sanatçıları ağırlamayı Türk kökenli Rus Baş baleti Mansur Kemalettinov’un adını bilirler mi? Türkiye’ye Bolşoy Balesi ile gelip sonra da Orta Asya Türk oyunlarından esinlenerek yapılmış bale koreografilerini bütün dünyaya tanıttığını bilirler mi?

Ne olurdu 2012 yılında sanatın yok edilmesine yol açmak yerine Osmanlı’dan başlayan ve Cumhuriyette en büyük Virtüözleri, piyanistleri yetiştiren sanatçılarımızı hor görmek yerine koruyabilseydik.