Sanatların dönüşümünde bireysellikten küresele elektronik sanattan kripto sanata
Bilindiği üzere, sanat dallarının hem sanatçılara hem çeşitli olaylara hem de birbirine etkisine bağlı kaçınılmaz değişimi yüzyıllardır vardır. Bu değişimler, yaratılmış bir sanat eserinin farklı formlara dönüştürülmesi olabildiği gibi, kullanılan teknikler ve araçlar yoluyla da bir dönüşümü getirebilmektedir. Bu konuları, Sayın Zafer Bilgin’in “2. Artcontact İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı” kapsamında düzenlediği ve benim de konuşmacı olduğum “Büyük Tarihsel Dönüşümler ve Sanat” başlıklı panelde de 26 Mayıs günü anlatıp değerlendirmiştik.
Bu yazıda, sanatlardaki bazı dönüşümlerin günümüzdeki yansımasına odaklandım. 19. yüzyılda elektriğin icadından itibaren, elektrik enerjisiyle çalışan çeşitli çalgılar (Telharmonium, Theremin, Ondes Martenot vb.) ve ilk ses kaydetme ve kaydedilen sesi (müziği) dinleme cihazı (fonograf) icat edilmiş, böylece müzik sanatında önceki elektronik olmayan (akustik) çalışmaların yanı sıra, elektronik müzik yaratımı ve seslendirilmesi de ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalarla sanatta elektronik cihaz kullanımıyla “elektronik sanat” süreci başlamıştır.
1940’lı yıllarda elektrikli bilgisayarların ortaya çıkmasından sonra, ancak 1950’lerde “bilgisayarlı sanat”tan bahsedilip elektronik görsel eserler yaratılmaya başlanmıştır. Bilgisayar teknolojisinin 1990’lardan itibaren hızla gelişmesiyle birlikte “dijital sanat” kavramı da ortaya çıkmış ve eskiden mekanik olarak veya el ile yapılan tüm “geleneksel sanatlar”ın artık bilgisayar programlarıyla dijital yaratımı da başlamıştır. Aslında elektriğin ve elektronik cihazların ortaya çıkışıyla sanatların yeni teknikler ve araçlar yoluyla dönüşümü de başlamıştır.
Bu dönüşümler sanatların sadece yaratımı açısından olmamış, özellikle dijital sanat yaratımında ticari veya ekonomik bir durum da ortaya çıkmıştır. Bu da yine sanatın dönüşümüne dair bir unsurdur. Bir ressamın, eğer sipariş değilse, kendiliğinden tuvale yaptığı bir resim ya fiziki sanat galerilerinde sergilendiğinde satılırken, ressam belki bundan ekonomik olarak hiç karşılık alamazken veya resim hiç satılmayıp bir müzede sergilenirken, dijital bir resim, bir sanal galeride veya doğrudan ressamının web sitesinde sergilenip satılabilmektedir. Fiziki resimlerin koleksiyonerler tarafından ticari bir yatırım olarak kullanılması gibi, dijital resimler de doğrudan ressamı veya sanal mağazalardan aracılar tarafından ticari olabilmektedir.
Dijital sanatın tamamen ticari dönüşümüyse doğrudan “Bitcoin (BTC)” denilen dijital parayla satılan “kripto sanat” ile ilişkilidir. Her ne kadar kripto sanat 2011’den beri var olsa da yakın zamanlarda “NFT” (tescil edilebilir ve satılabilir varlıklar) kavramıyla öne çıkmış, buradan “NFT sanat” kavramı da türetilmiş, sanatçı olan veya olmayan birçok kişi de buna yönelmiştir. Bu kripto sanat, çoğunlukla dijital yazılımlarla yaratılmış görsel eserler gibi algılansa da bir müzik eseri yaratımı da dijital ortamda belirli platformlara (veri tabanlarına)yüklenerek doğrudan sanal cüzdanlar oluşturulup satışa sunulmaktadır. Hatta bu minvalde “kripto müzik” kavramı altında şarkılar da ortaya çıkmıştır. Bunlarla birlikte, dijital sanatta artık takip edilmesi zor olan çeşitlilik söz konusudur.
Kapitalist sistemle tam uyumlu olan kripto sanat, sanatta yeni dijital yaratıcılar oluştursa da sanal platformlara yüklenen eserler sadece o ortamdaki ilgilileriyle sınırlıdır. Aynen fiziki/ geleneksel sanat eserlerinin ilgilisi ve alıcısının kendi açısından sınırlılığı gibi, kripto sanatınki de benzerdir.
Sanattaki bu dönüşümlere rağmen, bir taraftan eski geleneksel sanatların da çoğunlukla devam ettiği, sanat eserlerini fiziki olarak yaratmak ve sunmak isteyen sanatçıların olduğu, son katıldığım “2. Artcontact İstanbul Çağdaş Sanat Fuarı”ndaki fiziki resim ve heykellerle de görülmekteydi. Dijital sanat içerisinde yer alan ve bir ekrandan sunulan iki veya üç boyutlu hareketli dijital resimlerin (grafik tasarım, animasyon) sayısının fiziki resimlere göre bu sanat fuarında sayıca çok az olması da dikkat çekiciydi.
Tabii sanatçılar ve sanat alıcıları açısından belki her kuşağın yapabildiği ve/veya tercih ettiği sanat yaratımı farklı olacaktır. Sanat fuarları ve müzelerindeki sanatçılar ve sanat alıcılarının yaş ortalamaları bu çeşitliliği göstermektedir. Bununla birlikte, tamamen dijital zamanda doğanların tablet üzerinde yarattıkları da bu kripto sanat içinde sunulmaktadır. Hatta çocuklarının tablet üzerinde ürettiği dijital görselleri, NFT akımında değerlendirmek isteyen ebeveynler de görülmektedir.
Elektronik sanattan başlarsak, sanatın değişim veya dönüşümü her zaman büyük tarihsel olaylarla olmamakta, örnekleriyle de görülebileceği üzere bireylerin icatlarıyla, keşfettikleriyle ortaya çıkarılıp yayılabilmektedir. 19. yüzyıldan itibaren elektronik sanatta bireysel girişimlerle Thomas Edison’un icat ettiği fonografla müzik kayıtları yapılmıştı, oradan Emil Berliner’in icadı gramofonuna geçildi, Léon Theremin’in icadı Theremin çalgısı halen kullanılmaktadır. Günümüze gelindiğinde, Mike Caldwell'in “Casascius Coins” adlı fiziki bitcoin (metal para) yaratımı, görselliği itibariyle de kripto sanatın ilk örneği kabul edilmektedir. “Quantum” adlı ilk NFT örneği ise Kevin McCoy tarafından yaratılıp satışa sunulmuştur (2014).
Görüldüğü üzere, elektronik sanattan dijital kripto sanata kadarki dönüşümler bireysel çalışmaların sonucudur. Bunlar insanlar arasında yayıldıkça da bireysellikten küresele bir genişleme söz konusudur. İnsan yaratımı olan sanatların çok yönlü değişimi ve dönüşümü de muhtemelen bu son dijital çalışmalarla tamamlanmış olabilir. Artık bunun ötesinin ne olabileceği şimdilik belirli değil.