Sanayileşme köprüsü ve ulus-devlet
TÜRKİYE’Yİ İNŞA ETMEK
Sanayileşme olgusuna büyük önem vermeli; milli bir dava olarak görmeliyiz.
Türkiye, hızla sanayileşmeli, hakça bölüşmeli, gelirini artırmalı, parasını güçlendirmelidir.
Gelişme hedeflerimizi süre istikrarına ve sürekliliğe kavuşturmalı, gençlere iş sağlamalıyız.
Bunun tek yolu; küçük-orta-büyük demeden, kent bölge ve ülke genelinde sanayileşmektir.
Sanayileşmek, fabrikaları, işlikleri, tersaneleri yapılandırmak ve yeniden inşa etmektir.
Bu yapıların arkasına banka-finansman desteğini, teknolojiyi, takım oyununu koymalıyız.
Kalkınma planları ve kurumlarıyla önemli bir deneyime sahibiz: Türkiye’yi adeta yeniden inşa etmeliyiz!
EKONOMİNİN ORDULARI GÖREVE
Bir çağ dönümündeyiz: Borçlandıran, bağımlı kılan, yağmalayan “Batı” sistemi ricat halinde..
Daha paylaşımcı, dayanışmacı bir anlayışla Asya güneşi yükseliyor; bizi de davet ediyor…
Enerji hatlarıyla, ipek yoluyla Avrasya, bankasından finansmanına yeni bir işleyiş demek.
Karma ekonomi modelinin müellifi, KİT’lerin tasarımcısı Türkiye için fırsatlar beliriyor:
Türkiye adına yeni denmeye layık bu dünyada yerini sanayisiyle alacak, başka yolu yok!
Şöyle seslenmelidir: Türkiye’nin bütün üretim orduları sefer görev emriniz: Sanayileşmedir!
MİLLETİN BÜTÜN İMKANLARIYLA
Büyük başlık atılmış, büyük dava açılmış, büyük oturum başlamıştır. Geri dönülemez!
Taşıma suyla değirmenin dönmediği, ithalata dayanarak, savurganlıkla ihya olunmadığı anlaşılmıştır…
Kimse bilmezden gelemez; sanayileşme için yatırım, yatırım için tasarruf ön koşuldur.
Tasarruf kavramı “biriktirmek” anlamını aşar, yatırım öncelik ve seçenekleriyle tamamlanır.
Tarım, hayvancılık, deniz yatakları ve organize bölgelerde kamu üretken yatırımları esastır.
Kimse “görmedim, duymadım” diyemez: Çare; üretim devrimi ve direnme ekonomisidir.
Ulusun bütün olanakları seferber edilmeli, sağlık, eğitim, güvenlik kalesi berkitilmelidir.
VARLIKLARIMIZA SAHİP ÇIKMAK
Sanayileşme dolara, sıcak paraya karşı dalga-kırandır. Enflasyona karşı esaslı dayanaktır.
Fakirleri bütün taşınmazlarından kovan, taşınabilir olanları araklayan sisteme itirazdır;
Kurallı, kayıtlı bir iş ve iş gücü piyasasının büyük kapısıdır, gençlerimiz için iş kapısıdır!
Hatıralara bakalım: Cumhuriyet’le her yıl büyümüşüz. ‘Büyüme’ demokrasinin de istikrarıdır.
Bir planlama anlayışının izleğinde, madenlere, doğal kaynaklara sahip çıkarak, yürümeliyiz.
EKONOMİYİ HALKA ADAMAK
Uzun yıllar süren yalanlar vardı: ‘Kurtuluş’ta halkın olan devrim ‘Kuruluş’ta yabancılaşmıştı!
Doğrusu şudur: Atatürk, her şeyi halkıyla birlikte yapmış: köyden başlayan kalkınma, milli sanayileşme, sosyal fabrikalar, ulaşım ağlarıyla, “Tam Bağımsızlık” idealini yaşatmıştır…
Ne var ki, çok partili hayattan bu yana, gerçekte “ekonomi” halka yabancılaştırılmıştır.
Ticari kapitalizmle sınırlı kalan, rekabeti kayırmacılığa yeğleyen bir tür yandaş düzeni, bizi, dışarıda kıran kırana ‘payını alan, içeride “hakkını arayan” bir sanayi toplumu olmaktan uzaklaştırmıştır.
SANAYİ TOPLUMU OLMAK
Sanayileşme tüm bu sorunların aşılmasına, geliriyle zengin bir toplum, hazinesiyle güçlü bir devlet yapılanmasına, olanak sağlayacaktır.
“Sanayileşme”, “kalkınma” daha geçerli deyimiyle “gelişme” demektir. Yalnız ekonomide de değil, siyasette, sosyal ve kültürel yaşamda bütünsel gelişme, demektir.
Elbette kutsanan bir kavram olarak okunmamalı ancak kaçınılmaz bir zorunluluk olarak tanımlanmalıdır: sanayileşme…
Sanayileşme bir kıvamda gelir, “Sanayi Toplumu” olmanın yolunu açar…
Birleşik kaplar denkleminde olduğu gibi, sanayi toplumu, daha bilinçli yurttaş daha bilinçli seçmen demektir; bütün bir üretim ve verim, yalnız metanın, malların, hizmetlerin kalitesine değil aynı zamanda, sanatın, edebiyatın, çok sesli müziğin, sporun kalitesine de yansır. Düşünsel verim ve üretim kapasitesi artan “yumuşak gücü” değerlenen bir ulusun potansiyeli, fabrikasıyla ordusuyla beraber tartıya vurulduğunda, parası da değerlendir, sözü de daha çok dinlenir…
ULUS-DEVLET ve SANAYİLEŞME
‘Sanayileşmek’ ve “sanayi toplumu olmak”, iç barışımıza da, toplumsal bütünlüğümüze de katkı yapar…
Günümüzde, yoksulluk ve açlığın yarı çapı büyümekte, hemen her yerde kamu hizmetleri paraya endekslenmektedir..
Seçkinler palazlanmakta; emek, bilim, gerçek girişimcilik, sağduyu, moral değerler adeta parçalanmaktadır… Bütün bu değerlerin erozyonuna, o arada, her türlü sömürüye karşı en büyük dayanağımız, toplumsal dayanışmamız ve ulus-devletimizdir. Sanayi toplumu olarak gelişmenin en geçerli ve güvenli yolu ulus-devlet çatısı altında fabrika bacalarını tüttürmektir.
EMEKLE MİLLİYETÇİLİK GİRİŞİMCİLİKLE HALKÇILIK
Bir karmaşa dünyasında, bir kabuslu rüyadayız. İnsanlık ikmale kalmıştır.
Bu karabasana ancak emek ile milliyetçilik, girişimcilik ile halkçılık birleşirse dur denilebilir.
İşçi, emekçi vatansever duygulardadır. Girişimci, sanayici de halktan kopmadan var’olur!
Yeryüzü sömürüsüne karşı yeryüzü sofrası ancak, “ulus-devlet” harcıyla kurulabilir.
Emekçi ile girişimci, ulus-devlete sarıldıkça, ulus-devlet de tüm toplum için daha güçlü bir ‘kalkan’ oluşturacaktır.
Verimkar bir sanayileşme ulus-devlet yapısında yükselir, yükselmelidir; sendikası, iş vereni, akademisyeni, siyasetiyle, hep birlikte sanayileşme bayrağı göndere çekilmelidir!
“Sanayileşme köprüsü” ulusal ve uluslararası dayanışmayla, insancıl ve hakça bir dünya kurulması için, en temel güzergahtır.