Sarkozy’nin girişimi Fransa adına mı, ABD adına mı?-(TAMAMI)

Ermeni Soykırımı Yalanı’nın hedef tahtasında, Cumhuriyet, Millet ve Vatan vardır. Amaç, Cumhuriyetimizin meşruiyetine gölge düşürmek, milletimizin özgüvenine darbe vurmak ve vatanımızın bölünmesine karşı mücadelede tereddüt yaratmaktır.

‘Resmi tarih’

Emperyalizm, bir ülkede kendi “iç cephe”sini yaratamadığı sürece, o ülke üstünde etkili bir denetim kuramaz. Tek başına dışarıdan yapılacak saldırı ve baskılarla elde edilebilecek sonuçlar sınırlıdır. Fransa’nın Ermeni Soykırımı Yalanı’nı yasalaştırma girişimine, ülke içinde, Dersim üzerinden Cumhuriyet’e yönelik saldırıların eşlik etmesi, Atatürk’ün “diktatörlüğüne” ya da “verilmiş bir Kurtuluş Savaşı’nın olmadığına” ilişkin söylemlerin yoğunlaşması, tesadüfi değildir. Üstelik Cumhuriyet’e karşı yürütülen bu kampanyada tarihi gerçeklerin üstü “resmi tarih” yaftasıyla örtülmeye çalışılırken, diğer tarafta “aksini iddia etmeyi suç sayan yasalar” temelinde ülkemize gerçek anlamıyla bir “resmi tarih”in biçiliyor olması, talihin değilse de tarihin garip bir cilvesidir.

Hangisi insanlık suçu?

Galile’ye karşı Engizisyon’un kurgusunu anımsayalım: “Dünyanın düzlüğü ve alemin merkezinde hareketsiz durduğu, kitapta yazılanlarla sabittir. Kitapla sabit olan sorgulanıp araştırılmaz. Diyelim ki araştırdın, o zaman iyisi mi kitabın söylediği sonuca ulaş. De ki farklı bir sonuç buldun, o zaman sonucunu kendine sakla, sakın ola açıklama. Gaflete düşüp açıklarsan, o zaman da mahkemede tövbe edip, açıklamanı geri al.” Fransız Parlamentosu’nun yaptığı, Engizisyon’u kendisine örnek alıp Galile’yi mahkum etmektir. Bilim ve araştırma özgürlüğünün bu kadar pervasızca çiğnendiği başka bir örnek zor bulunur. Ortada bir “insanlık suçu” varsa, o da bu yasanın doğru olduğunu iddia ettiği soykırım yalanı değil, yasanın kendisidir. Bu yasayı kabul eden Fransız Parlamentosu, kazara Fransız Devrimi’ni yargılamaya kalkışsa, hiç kuşku yok ki aklananlar XVI. Louis ve Marie Antoinette, mahkum edilen de Fransız Devrimi ve önderleri olur.

Hangisi ırkçılık?

Bu yasa, Fransız halkının Ortaçağ’dan kalma önyargılarına hitap etmektedir. Türklere ve Müslümanlara karşı önyargıların yeniden canlandırılıp kışkırtılmasının bugün vereceği tek bir sonuç vardır. O da Avrupa’da yükselmekte olan ırkçılığın güçlendirilmesidir. Bu yasanın çıkarılmasını “ırkçılığa karşı bir duruş” sanan Fransızlar varsa, çok sayıda Müslüman ve Türk’ün yaşadığı Fransa’da bu yasanın neyi güçlendireceği konusunda onları şimdiden uyarmak da bizim görevimizdir.

Fransa adına mı, ABD adına mı?

Bugüne kadar Türkiye ile AB ilişkileri, kendisi bağımsız bir güç olmaya çalışan bir Avrupa’nın değil, ABD’nin çıkarlarına hizmet eden bir yol izlemiştir. Hatta ABD ile rekabet gücünü artırmaya çalışan bir Avrupa ile Türkiye’nin sağlıklı ve karşılıklı yarara dayanan ilişkiler kurmasını sabote edecek bir tasarım siparişi verilseydi, herhalde bugünkü durumdan daha etkili olacak bir düzenleme zor yapılırdı. Mevcut ilişki, adeta Türkiye’yi Avrupa’dan soğutup, ABD’ye yakınlaştırmak amacıyla düzenlenmiştir. Yarın Wikileaks aracılığıyla, ABD’nin ülkemizdeki “Batı’yla bütünleşme” yanlısı güçlere, “Bırakın bu kahpe Avrupa’yı, sizin için ne varsa bende var” dediği bilgisi sızarsa hiç şaşmamak gerekir. O zaman da Sarkozy’nin Ermeni Soykırımı Yalanı’nı yasalaştırma girişimini Fransa adına mı, yoksa ABD adına mı yaptığı sorusu, yerinde ve önemli bir soru haline gelir.

Lozan 2005, Berlin 2006, Paris 2007 ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek’in İsviçre’de yargılanmasıyla yükselen ve AB’nin ülkemizdeki BOP Eşbaşkanlığı’ndan Talat Paşa Komitesi’nin dağıtılmasını talep etmesine yol açan Ermeni Soykırımı Yalanı’na karşı mücadele, bugün yeniden gelip Türkiye’nin geleceğini belirleyecek etkenlerin kesişim noktasına oturmuştur.