Satyajit Ray kitabı
Özellikle genç yönetmen adayları ve sinemaseverler için yedinci sanatın özünü, sektörün işleyişini kavramanın en zevkli yollarından biri, bulabildiğince anı kitabı okumaktır. Charlie Chaplin’den John Huston’a, Akira Kurosawa’dan Andrey Tarkovski’ye, Lütfi Akad’dan Memduh Ün’e açılan yelpazede ünlü sinema insanlarının yazdıkları, zengin deneyimler aktarır ve oyuncuları, yapımcıları daha iyi tanımamızı sağlarken bir yandan da büyük teorik bakış açısı sağlar, beyazperdenin gerisinde olan bitene dair geniş fikir verir. Kısa süre önce Suzan Sarı’nın çevirisiyle Vakıf Bank Kültür Yayınları’ndan çıkan ve Hint sinemasının ustası Satyajit Ray’in 1950-60-70’li yıllardaki yazılarını derleyen “Bizim Filmlerimiz Onların Filmleri” başlıklı kitap da sinema kütüphanesine zengin bir katkı niteliğinde.
Satyajit Ray, 1950’li yıllarda kalıplara sıkışmış bir zenginlik barındıran içine kapanık Hint sinemasını dünyaya açan ve yüzeysel Hint filmi algısını değiştiren yönetmen olarak tanınıyor. Ray’in, bol şarkılı-danslı Hint melodramlarından kurtulup kamerasını yaşamın içine soktuğu şiirsel gerçekçi sineması, özellikle “Yol Türküsü” filmi (Pather Panchali, 1955), kitabın sunuş yazısını kaleme alan Mesut Bostan’ın deyimiyle “onun yönetmen personasını aşan bir üne sahiptir”.
APU ÜÇLEMESİ
1921 doğumlu Ray (ölümü 1992), 1940’lı yıllarda Kalküta’da grafik eğitimi aldıktan sonra bir yandan reklamcılık yaparken bir yandan da sinemaya ilgi duyar. De Sica’nın 1948 yapımı klasiği “Bisiklet Hırsızları”nı seyretmesi ve 1951’de Hindistan’da “Nehir” filmini çeken Fransız yönetmen Jean Reonir’a asistanlık yapma fırsatı bulmasıyla geri dönüşü olmayan bir yola, sinema dünyasına girer. Atilla Dorsay, “100 Yılın 100 Yönetmeni” kitabında Ray’in Renoir’la çalışma sürecine ilişkin şöyle diyor: “Ondan, süslerden arınmış, doğrudan doğruya amaca yönelik, kişilere ve yan etkilere değil olayların yüreğine inmeyi deneyen bir sinemanın sırlarını kaptı.”
B.B. Padhaya adlı yazarın eserinden hareketle, Apu adlı küçük bir çocuğun yaşamını izleyen ve bir üçlemeyle (Pather Panchali, Aparajito, Apur Sansar), çocukluğunu, büyük kente gidişini ve evliliğini anlatan Ray, insancıllık, lirizm ve gerçeğe yaklaşım konusunda adeta efsaneleşen filmler yaratır ve giderek Hindistan’ın yalnızca yoksulluğunu değil zenginliğini de anlatmaya başlar. Batı kültürünü de iyi bilmesinin etkisiyle bir senteze ulaşır ve ne tuhaftır ki ülkesinden önce Batılı eleştirmenlerin ve festivallerin ilgisini çeker.
“Bizim Filmlerimiz ve Onların Filmleri”, adından da anlaşılacağı gibi Ray’in Hint filmleri ve dünya sinemasına ilişkin değerlendirmelerini yansıtıyor. “Hint Filmlerinde Yanlış Olan Ne?”, “Bengalli Bir Yönetmenin Sorunları”, “Karşılaştığımız Talihsizlikler”, “Hint Yeni Dalgası mı?” ya da “ Gördüğüm Bazı İtalyan Filmleri”, “Bir Zamanlar Hollywood”, “İngiliz Sineması Üzerine Düşünceler”, “Moskova Düşünceleri”, “Yeni Dalga ve Eski Üstad”, “John Ford’a Övgü” gibi bölümler, sinemanın ne olduğu ve nasıl olması gerektiği konusunda ilginç ipuçları barındırıyor.
SAMİMİ SİNEMA ALANI
Para, insan ve malzeme desteğiyle Hollywood’da “Spartacus” ya da Rusya’da “Savaş ve Barış”ı çekmenin kolay olduğunu belirten Ray, 1966 tarihli yazısında kitabın adını da açıklayan şu notu düşüyor:
“Burada, Hindistan’da, özellikle de Bengal’de bunlar gibi devasa destansı filmlere atılmaya cesaret edemeyiz. Evvela paramız yok. Paramız olsa da yaptığımız filmleri arz edebileceğimiz bir pazar yok ve Hollywood’la nasıl rekabet edileceğini bilmiyoruz. Bu yüzden –öyle bir tutkumuz olmadığından değil- kendimize samimi sinema alanını seçtik: azamet ve gösterişten ziyade ruh hali ve atmosfer sineması. Gişe rekortmeni filmlerin reklamlarında en çok kullanılan sloganın –‘yapımı iki yıl süren’- pekâlâ benim ilk yaptığım ‘samimi’ film Pather Panchali’ye de çok yakıştığını düşünmek bana çok eğlenceli geliyor. Tabii ki bir farkla, bu ifade benim filmim için kullanıldığında kulağa bir ağıtmış gibi geliyor.” (s.77)