Savaş Anıları-(TAMAMI)
Savaş anıları
Bizim kuşağın çocukluk yılları 2. Dünya savaşının kan ve barut kokularını hissetmeden ama fukaralığı, yokluğu yaşayarak geçti.
Savaşın nasıl patladığını , niçin insanların savaşmaya zorunlu kaldıklarını anımsamıyordu. Yaşam tarzımızın da değiştiğini anlayamamıştık. Akşamları pencerelerin camlarına yapıştırılan mavi renkli kağıtlar sadece bir oyundu. Elektrik yerine gaz lambalarının ışığı altında ilkokul birinci sınıf dersleri hazırlamakta yaşamın bir parçasıydı sanki. Ağabeylerimin biri biz baktığı için askere alınmamıştı. O EKİ nin Kilimli- Zonguldak’ın bir beldesi- kömür işletmelerinde çalışıyordu diğeri ise Devrek 36 ay ürecek askerliğine devam ediyordu. EKİ Genel müdürü İhsan Soyak’ın at üzerindeki mükellefiyet denilen savaşa hazırlık denetlemelerini de anımsarım. Anımsadığım ve unutamadığım bir durum daha var: Her sabah çaya şeker yerine bulamaç denilen bir pekmez tortusunu koyduğumu ve ekmek olarak da mısır unundan yapılmış bir ekmeği yediğimizdir.
Hiç silah sesi duymadık. Hiç yakınlarımızdan birinin şehit olduğu haberiyle sarsılmadık. Ülkede memleketi savaşa sokmayan Milli Şef dönemiydi ve her gün marşlar söylüyorduk. Şiirler okuyorduk.
İmtiyazsız ,sınıfsız
Kaynaşmış bir kitleyiz.
Ve her sabah okul bahçesinde içtiğimiz anda bağlılığımız ve İstiklal Marşını söylediğimiz heyecanlı bir çocukluk yaşıyorduk.. Heyecanlı savaşa hazır bir birlik ve beraberlik içindeydik.
İşte bizim savaş öykümüz. Burnumuz kanamadan İsmet Paşa bizi savaşın kan ve ölüm kokan o badirelerinden kurtarmıştı. Heyecanlı yüreğimizde korku yoktu, kendinden emin Cumhuriyete güvenen bir kuşaktık. Cumhuriyetin ikinci kuşağı..
Bundan kısa bir süre önce Kılıç Ali ‘nin oğLu Altemur Kılıç’la Alanya’dan konuşuyorduk. Altemur ağabey, bizim ilk Cumhuriyet kuşağın bir yurttaşı. Öğrenimini BOĞAZİÇİ Üniverstitesinde yapmış. Sonra Gazeteci olmuş unutulmaz bir Cumhuriyet çocuğu. DP devrinde Basın Yayın Genel Müdürüyken 27 Mayıs onu önce Harpokuluna sonra Yassıadaya göndermişti. O DP yanlısıydı, ben ise İsmet Paşa ve CHP yanlısı. O da ben de bir nokta sapmadık. Siyasi görüşlerimiz farklıydı ama kaderimiz birdi: CUMHURİYET KUŞAKLARINDAN olmak ve Atatürk’e bağlı kalmak! Altemur abi bana şöyle diyordu:
“- Cumhuriyet elimiden kayıyor. Ordumuz teslim oldu. Beni pilim bitti. Sakın bana güvenerek bir şeylere girme!” Altemur Kılıç’ın 88. Yaş günüydü ve Onu çok bedbin, umutsuz ve üzgün buldum. Şimdi Yeniçağ gazetesinde hala görev yapıyor, hala yazıyor. Görmeyen gözleriyle yazıyor, yazıyor ve Atatürk ‘e layık olmaya çalışarak yaşamını noktalayacak. Ben de öyle. Ne yazık değil mi? 88 yıl sonra bunları düşünmek. Yıl 2011 ve belki de yakında bizimle hiç ilgisi olmayan savaşın sıcak yüzünü maceraperestlerin yüzünden yeni kuşaklarla birlikte biz de görerek noktayı koyacağız. Şair ne güzel demiş:
“Bir cümledir ki, hayat.
Ne bir virgül ,ne bir hat,
Birden okuyacağız, kimi geç kimi erken
Sonuna mezar denen bir nokta koyacağız!”
İsmet Paşa'nın Şam macerası
Şamdan geri çekiliş
“3. Kolordu bir defa daha arkası kesilmiş, hem bu sefer düşmanlık galeyanı taşkın tecavüzler sarhoşluğu içinde bulunan bir halk tarafından yolumuz kesilmiş bulunuyor. Şam’ın gece gördüğüm güney kısmı hesapsız bahçelerin hendekleri veçitleriyle dehşetli bir engel tarlasına benziyordu. Tel örgü engelleri bizim içinde bulunduğumuz vaziyete nispetle, hafif ve kolay tabiatta sayılırdı. Bu engel tarlasından yol yaparak Şam’ın kenarından kuzeye çıkmaya başladık. Askeri hayatımda bir de buradan Şam bahçelerinden ateş içinde geçerken, herkesin yorgunluktan bitkin ve ümitsiz olduğu bir manzara karşısında bulunuyordum.Bir dereceye kadar genişçe bir sahaya vardığımız zaman durdum, kumandanları ve yakınımda bulunan subayları,askerleri etrafımda topladım.İçinde bulunduğumuz vaziyetin tehlikeli oluğunu söyledikten sonra, bu vaziyetten şerefimizle, selametle çıkmanın mümkün olabileceğini anlattım.Sözlerim iyi tesir etti. Ufak bir dinlenmeden sonra yeni bir şevk ile Şam’ı geçmeye başladık.Gün doğarken Şam’ın doğusundan kuzeyine geçmiş bulunuyorduk.Sonradan öğrendiğimize göre Şam ayni gün batıdan ve içeriden işgal edilmiş…
Türk kıtaatının Şam’dan itibaren geri çekilişi, geçen günlere nispeten daha sükunetli, daha az vukuatlı olmuştur( İsmet İnönünün Anıları-s-131- BİLGİ Yayınları)
Savaş gören komutan daha barışçıdır
Hem Mustafa Kemal, hem İsmet İnönü belki de kaç cephede savaşın acılarını yakından gördükleri için ikisi bir temel ilkeyi kurdukları Cumhuriyete bağımsızlık kadar değerli” Yurtta Barış Dünyada Barış” ilkesini dış politikalarının temeli yapmışlardır.
Şu sıralarda savaş tamtamlarını çalanlar hangi savaşı gördüler? Ya da bugün -Türkiye’yi yönetenler- iktidar ve muhalefet- Yedek subaylıktan başka nerede savaş provası yaptılar. Ya komutanların hangisi – benim anımsadığıma göre Cevdet Sunay,Kore’ye gidenler hariç- kaç tanesi PKK ile savaşmaktan başka harekata katıldılar?
Savaş iyi bir şey değil. Onu iç politikada kullanmak ve sıfır sorun diyerek en muteber dostlarına dışarıdan gelen talimatlarla süngü göstermek için savaşın acılarını tanımak gerekmez mi?
Suriye’nin iç meselesi nasıl oluyor da bizim iç meselemiz oluyor?
İşte size savaşın öncesi ve sonrası.
Ey Türk halkı! Artık ayağa kalkın ve “Savaşa Hayır!” deyin. Yoksa savaşın acılarını asırlar boyu çekeceksiniz…