Savaş nedir?
Savaş hiçbir hal ve şartta kendiliğinden oluşan, birdenbire ortaya çıkan bir eylem değildir. Savaş bir sorun sahası üzerindeki siyasetin devamıdır. Savaşta sadece kullanılan vasıtalar değişir. Diğer bir ifadeyle savaş, siyasetin başka vasıtalarla sürdürülmesidir. Politik hedef amaç, savaş ise araçtır. Bu nedenle yürütülen savaş eylemleri politik hedefe hizmet etmeli, ona uygun olmalıdır.
MİLLET-ORDU-HÜKÜMET DENGESİ
Savaş sadece askerlerin çatışması değildir. Millet, ordu ve hükümet sürecin içindedir. Milletin ezici bir çoğunluğunun haklı ve meşru gördüğü bir savaş daha kolay verilir. Aynı zamanda milletin tarihten gelen karakteri de bir faktördür. Örneğin, Türkler savaşçı bir millet olarak tanınır. Milletin ruh hali ve sosyogenetik kodları büyük ölçüde savaşan orduya da yansır. Ordu yaptığı plana göre savaşır ama değişen koşullar ve beklenmeyen durumlara karşı savaşma yeteneğini sürdürmesi cephedeki üst düzey komutanların cesareti ve yeteneğine doğrudan bağlıdır. Hükümet politik süreci yönetir. Başlangıçtaki politik hedef değiştiği takdirde, ordunun yeni ve başka bir askeri eylem içinde olacağını bilmek zorundadır. Savaş kuramı (teorisi), bir anlamda “millet-ordu-hükümet” üçgeninin denge noktasında buluşmanın önemini vurgular.
DÜŞMANIN HARBE DEVAM AZİM VE İRADESİ
Savaşı gerçekte fiziki güç kullanarak düşmana kendi irademizi kabul ettirmek için yaparız. Bunun en güvenli yolu düşmanın silahlarını elinden almaktır. Savaş kuramına göre harbin asıl hedefi, düşmanı silahtan arındırmaktır. En azından düşmanın içine bu duruma düşeceği yönünde korku salmaktır. Günümüzde büyük cephe savaşları pek muhtemel olmadığından düşmanın harbe devam azim ve iradesinin kırılması hayati önem arz eder. Elinde silah olmasına rağmen, düşman iradesinin kırıldığı sayısız örnek vardır. Unutmayalım ki irade hiçbir zaman gücünü mantıktan almaz! Çok çeşitli faktörlere bağlıdır. Askeri kuvvetler gibi bir ölçüme de tabii tutulamaz! Savaşa devam gücü, irade ve kaynakların çarpımına eşittir. Yani kaynakların olma durumunda bile irade yoksa bu teslimiyet anlamına gelir. Düşmanın savaş gücünü yok etmek için düşmanın askeri kuvvetleri yanında, moral gücünü de imha etmek zorunludur. Çünkü fiziki ve moral kuvvetler birbirleriyle ayrılmaz şekilde bütünleşmiştir. Ruhun bedensel güç üzerinde yadsınamaz itici bir etkisi vardır.
İYİ NİYET-CESARET
Harpte iyi niyet büyük hatalara neden olur. Fiziki kuvveti bütün unsurlarıyla tereddüt etmeden kullananlar harbi kazanmaya daha yakındır. Neticede savaş bir kuvvet kullanma eylemidir ve bu alanda hiçbir sınır yoktur. Sınır koyan kendi zaferini baltalar! Taraflardan biri savaş kararı verdiğinde, diğer taraf başka seçeneklerle sonuç almayı düşünürse, çok büyük ihtimalle mağlup olacaktır. İki taraf da silahlanmış halde ise bir anlaşma olmadığı takdirde sükûnetin nedeni tarafların harekete geçmek için daha uygun bir zamanı beklemeleridir. Biri için olumlu olan zaman, kaçınılmaz olarak diğeri için olumsuz olacaktır. Harekâtı başlatan tarafın duraklaması harbin iyi yönetilemediğini gösterir.
Bir muharebede çeşitli tehlikeler, bedensel güçlükler ve acılarla karşı karşıya kalınır. Bu nedenle muharip bir kişi için en önemli özellik cesarettir. Bu olmadığı takdirde diğer özellikler de anlamını yitirir. Vücut ve ruh ya doğuştan ya da eğitimle muharip bir yapı içinde olmalıdır. Akıl hem cesaret duygusunu uyandırır hem de onu besler ve destekler. Çünkü mermi sağanağında düşüncelerden çok duygular insana hâkim olur. Savaşta belirsizliklerin oranı her hal ve şartta yapılan planın çok üzerindedir. Şans ve tesadüfler, hiçbir insani faaliyette olmadığı kadar savaşın doğal bir parçasıdır. Savaş bir sis bulutu içinde devam eder. Bu nedenle sezgileriyle gerçekliği yakalayıp duruma hızla uyum sağlayan ince zekâya sahip komutanlar belirleyici olur. Tehlikeler, bedensel zorluklar, belirsizlikler ve tesadüfler ortamında rota çizebilen muhariplere ihtiyaç vardır.
Bu nedenle görünürde savaşta her şey çok basit ama onu icra etmek son kerte zordur. Üstün akıl kapasitesine sahip olmayanlar savaş harekâtını başarı ile yönetemez!