Savaşan ekonomi yaşatan ekonomi

RAKAMLAR YAŞAMI TEKZİP EDİYOR

Halkın ekonomisi çarşıda, pazarda, eğitim, sağlık hizmetleri kalitesinde tartıya vurulur.

Orta direğin alım gücü, girişimcinin tedarik imkanları, halkın tasarruf kabiliyeti önemlidir.

İstatistikler, anketler, akademik tespitlerle resmi veriler, yaşam tarafından tekzip edilmemelidir.

Türkiye’nin görüş alanıysa sislidir; rakamlarla yazılan başka, yedi bölgede yaşanılan başkadır.

Geliriyle geçimiyle, tasarrufuyla harcama imkanlarıyla halkımızı güçlendirmek zorundayız.

Bir tutam umut şudur: Salgınla birlikte kamuculuk ve üretken yatırımların önemi keşfedilmiştir.

GÜN YİTİRMEDEN TASARRUF VE YATIRIM

Kısa bir mola vermeden önceki son yazılarımdan birinde gerçek gündemin önemine değindim.

Gittiğim, gezdiğim Ege’nin köy ve beldelerinde ana akım medyanın saltanatı sona ermiş bile!

Yakın geçmişe kadar amiral gemisi diye nitelenen gazeteler rafta, TV kanalları kapalı durumda.

Üzüm, incir pörsümüş, mazot, gübre el yakıyor; “kaymak tabakalar” otelleri bile doyurmuyor.

Eğer üreticisiyle, girişimcisiyle “gelişmiş” sayılan Ege bölgesi böyleyse varın gerisini düşünün.

Türkiye, hayat pahalılığı, işsizlik, ‘küçülme’ anlamında çift haneli rakamlar görmektedir.

Bir an önce tasarrufları, planlı yatırımları, vergi adaletini tanımlamalı; Asya’ya açılmalıdır.

TÜRKİYE'Yİ İNŞA ETMEK!

Sorunlarımıza giden yoldan bir daha geçmemeli, ancak maceralara da sapmamalıyız.

Bugün, Mavi Vatan gibi kavramlardan verim almalı, enerji kaynaklarını kamuda tutmalıyız.

Türkiye, katma değer ve üretkenlik artışıyla, iç barışa dayalı çalışma yaşamıyla yükselebilir.

Doğru rota budur… Bu rotayı tutturmak ulusal bir görevdir; bu görev, Milli Hükümet’i çağırır.

Sınırlarımızın güvenliğiyle insanlarımızın gıda güvenliğini bir arada düşünebilmek gereklidir.

Bu düşünüş derinliği ve kadro zenginliğiyle Vatan Partisi, çıkış yolunun pusulası ve adresidir.

Emperyalizmle baş-etmek, gelişen bir Türkiye inşa etmek, önümüzdeki asli ve onurlu ödevdir.

DEVLETİ EKONOMİK ANLAMDA SİLAHSIZLANDIRMAMALI

İlkin, içinden geçmekte olduğumuz sürecin serin-kanlı bir incelemesini yapmak zorundayız.

Evet salgın işsizliği, borçları, para arzını, inşaatı, beyaz eşyayı, tarımı epey olumsuz etkiledi.

Ancak yıllarca yeni-liberal siyaset har vurup harman savurmadı mı: fabrikalar satılmadı mı?

Devlet, piyasayı düzenleme bakımından silahsızlandırılıp, borsa banka yabancıya açılmadı mı?

Türkiye’nin “faturasını ağırlaştıran” olağanüstü koşullar kadar işte bu anlayışın tortusudur…

İktisadi zorluklara karşı ulusal üretim olanakları ve eğitimli bir iş gücüyle karşı konulabilir.

Bu gerçek umarım gitgide kavranılır, örneğin son doğalgaz rezervi kamunun envanterinde kalır.

BÜTÇE KADAR DİNGİN, HAZİNE KADAR SAYGIN!

Eleştirilerimle birlikte rekabete açık, uluslararası kurallara saygılı bir ekonomiyi önemsiyorum.

Satıcı olacaksak alıcı da olacağız; ürettiğimiz için tüketeceğiz; kalite anlamında yarışacağız.

Ancak tüm bunları planlı, kamucu ekonomi temelinde, halkın refahını önceleyerek yapmalıyız.

Kırılgan, naif, korunaksız, alternatif sunmayan bir ekonomi ve aile bütçesi ‘yıkımın’ kendisidir.

Buna karşılık, bir aile,, bütçesi kadar dingin, bir devlet,, hazinesi kadar saygın, bir toplum,, üretimi kadar umut doludur

DOĞRU OKUMAK, DOĞRU KARAR ALMAK

Hepimize, özellikle de ekonomi yönetimine düşen görev; kurumları ve kurallarıyla direnen, üreten, rekabet eden, kayıtlı, kurallı, dayanıklı, dinamik bir iktisadi yapıyı oluşturmaktır. Bu bağlamda yaşanılanları doğru okumak, geleceğin denklemlerini doğru kurmak için elzemdir. Özellikle de her şeyi zimmetine geçirmeye çalışan bir kapitalist ve emperyalist sistemin tetikte olduğu asla unutulmamalıdır. Buna karşın, geçmişteki olumsuz deneyimler asla şevkimizi kırmamalıdır.

ENFLASYON, FAİZ, BORÇ, VERGİ

Kalkınma yolunda belli bir oranda enflasyon olacak ancak bu enflasyon, ithalatın tetiklediği bir enflasyon olmamalıdır.. Bir miktar borçlanma da olacak ancak, alınacak borçlar bütçe açığını kapamaya değil, yatırımlara, istihdam alanları açılmasına yöneltilmelidir.. Enerjinin bir kısmını örneğin doğalgazı dışarıdan alacağız ancak, Avrupa ülkelerine göre bu gaza çok daha fazla döviz ödemek (komşu kazığı yemek) zorunda kalmamalıyız.. Elbette iç piyasa talebi için bankalar kredi de kullandıracak ancak bireylerin kullandıkları krediler işletmelerin kullandığını aşan bir oranda olmamalıdır.. Bireyler ve aileler geçinmek için değil eşyalarını yenilemek için belli bir oranda borçlanacaklar elbet ancak, bireylere de kurumlara da aşırı, ölçüyü aşan faiz oranları uygulanmamalıdır.. Türk halkı tasarruf da yapacak ancak, bu konuda siyasetçiler öncü ve örnek olacak.. Vergi de alınacak elbet, ancak, kolayda mallardan ara mallara “verginin kendisi vergi” haline gelmeyecek… İşte bu anlamda her şey yerli yerinde ve ağırlığınca ve halk yararına değer bulursa, ekonomik savaşlardan zaferlerle çıkabiliriz.

SAVAŞAN BİR EKONOMİ

“Savaşan bir ekonomi”, kamu yatırımlarıyla, devlet fabrikalarıyla, devlet-özel-halk sektörü işletmelerinin ihyasıyla, barajından denizlerine, hayvancılığından tarımına, madenlerinden gazına kamu işletmeciliğinin yükseltilmesiyle, bankasından finans kuruluşuna üretime önem verilmesiyle kurulur… Emperyalist yağmacıların spekülatif, borçlandırıcı tuzaklarına karşı koymanın, tekelci fırsatçıların sömürücü, hortumcu arayışlarına karşı devletimizi de halkımıza da korumanın, uluslararası alandaysa hakkımızı aramanın bel bağlanabilir tek yolu budur…

YAŞATAN BİR EKONOMİ

Nihayet Türkiye’mizin ekonomik olarak güçlenmesi, halkın, orta direğin, çalışanların ve emeklilerin iktisadi olarak güçlenmesine bağlıdır… Halkımızın geliri, geçimi ve yaşam standartları açısından güçlendirilmesiyse, bireylerin ve ailelerin mutluluğu, refahı, dinginliği ve umutları açısından “yaşatan bir ekonomi” kurulmasıyla olanaklı olur… Salgın dahil türlü felaketler, afetler ve zorluklarla mücadelede yaşatan bir ekonomi en güvenilir katkıyı sağlar.

“Yaşatan Ekonomi” ve “Savaşan Ekonomi” kavramları gerçekte bir birini besler ve destekler…

Milli unsurları ve imkanları seferber ederek savaşan ve yaşatan bir ekonomi oluşturmak için sözümüzü yükseltmeli, emeklerimizi, bilgi birikimimizi ve tecrübelerimizi birleştirmeliyiz…