Scholz’a göre dönüm noktası ve Almanya’nın yönü
Alman Dil Kurumu, 1977 yılından itibaren yılın kelimesini ilan ediyor. 2022 yılının kelimesi ise, “Zeitenwende”. Dönüm noktası anlamına geliyor. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinin ardından bu kavramı kullanmış ve dünyanın bir dönüm noktasında olduğuna işaret etmişti. Atlantik İttifakı’nın çelik çekirdeğinin denetiminde olan Dış İlişkiler Konseyi’nin (Council on Foreign Relations: CFR) dergisi Foreign Affairs’in Ocak/Şubat 2023 sayısında Olaf Scholz’un bir makalesi yayımlandı. “Küresel Zeitenwende, Çok Kutuplu Bir Çağda Yeni Bir Soğuk Savaştan Nasıl Kaçınılır?” başlıklı makalesinde Scholz, dünyadaki jeopolitik değişimleri tartışıyor.
EZBERDEN FARKLILIĞA
Scholz, makalenin başlangıcında dünyanın Soğuk Savaş sonrası geçirdiği dönemleri uzun uzun değerlendiriyor, bolca Rusya/Putin eleştirisi ve ABD övgüsü yapıyor. Yazının bu giriş kısmına bakınca Atlantik ezberlerinin tekrarı. Ama şu satırlar, meselenin bam telini ortaya koyuyor:
“Zeitenwende, Ukrayna'daki savaşın ve Avrupa güvenliği meselesinin ötesine geçiyor. Temel soru şudur: Avrupalılar ve Avrupa Birliği olarak bizler, giderek çok kutuplu hale gelen bir dünyada nasıl bağımsız aktörler olarak kalabiliriz?”
Scholz, Almanya’nın ve genel olarak Avrupa’nın çok kutuplu dünyada bağımsız bir kutup olması gerektiğini, Ukrayna krizinden sonra, Ordu’yu güçlendirmek için 100 milyar dolarlık özel bir fon kurulması gibi adımlarının da bunu sağlama yolunda önemli olduğunu belirtiyor. Bunu, 1955’te Almanya Federal Ordusu’nun (Bundeswehr) kurulmasından bu yana güvenlik politikasındaki en keskin değişiklik olarak niteleyen Scholz şöyle devam ediyor: “Dengeli ve dirençli bir transatlantik ortaklık, Almanya ve Avrupa’nın da aktif roller oynamasını gerektiriyor.”
ÇİN’İ TECRİT POLİTİKASINA İTİRAZ
ABD’nin Avrupa’yı Çin ve Rusya’ya karşı yedeğinde tutmaya çalıştığı koşullarda Scholz, ABD ile temel görüş ayrılığını şu satırlarla ifade ediyor:
“Rusya’nın taarruzu Zeitenwende’yi tetiklemiş olabilir, ancak tektonik kaymalar çok daha derindir. Tarih, bazılarının tahmin ettiği gibi Soğuk Savaş ile bitmedi. Ne de tarih tekerrür ediyor. Birçokları, uluslararası düzende bir iki kutupluluk çağının eşiğinde olduğumuzu varsayıyor. ABD’yi Çin’e karşı kışkırtacak yeni bir soğuk savaşın şafağında olduğumuzu savunuyorlar. Ben bu görüşe katılmıyorum. Bunun yerine, tanık olduğumuz şeyin, COVID-19 salgını ve Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı gibi dış şokların hızlandırdığı, ancak tamamen bunların sonucu olmayan küreselleşmenin istisnai bir aşamasının sonu olan tarihi bir değişim olduğuna inanıyorum. Bu istisnai aşamada, Kuzey Amerika ve Avrupa 30 yıllık istikrarlı büyüme, yüksek istihdam oranları ve düşük enflasyon yaşadı ve ABD dünyanın belirleyici gücü haline geldi. Bu rolü 21. yüzyılda da koruyacak. Ancak küreselleşmenin Soğuk Savaş sonrası aşamasında, dünya tarihinin daha önceki uzun dönemlerinde olduğu gibi, Çin de küresel bir oyuncu haline geldi. Çin’in yükselişi, Pekin’i tecrit etmeyi veya bu ülkeyle işbirliğinden uzak durmayı gerektirmez.”
ABD DAYATMALARI SONUÇ VERMİYOR
Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden sonra ilan edilen NATO’nun yeni konsepti, Rusya-Çin ittifakı ile yükselen Asya ortaklığının Avrupa’yı da içine alarak geniş bir Avrasya ortaklığına dönüşmesini önlemek hedefini taşıyordu. Ancak Almanya’nın nesnel çıkarları kaçınılmaz olarak ABD dayatmalarının tersine adım atmasını gerektirecekti. Nitekim, Olaf Scholz, aralarında dünya devlerinin de olduğu çok sayıda Alman şirketinin temsilcileriyle birlikte Çin’i ziyaret etti ve çok kutuplu dünyayı, tek Çin politikasını ve kurallara dayanan çok taraflılığı, karşılıklılık ilkesini savundu.
Scholz’un kasım ayındaki Çin ziyareti sadece Almanya-Çin ilişkileri açısından değil genel olarak Avrupa ülkeleri ile Çin arasındaki ilişkilerin yeniden canlanacağının işareti olarak görüldü.
Sonuç olarak, gelişmelerin gösterdiği şudur: Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden sonra ABD’nin başarılıymış gibi görünen dayatmaları hedeflediğinin tersine sonuçlar verecektir.