Seçim sonuçları ışığında önümüzdeki dönemin görevleri
Seçim sonuçlarını değerlendirmenin doğru ölçütü nedir? Eğer amacınız gerçekten dünyayı değiştirmekse, bu sonuçlara, değişik siyasetler üstündeki etkileri açısından bakarsınız. Seçim sonuçlarını, hangi siyasetlerin yelkenine rüzgâr doldurup, hangilerini güçten ya da gündemden düşürdüklerine göre değerlendirirsiniz. Bu ölçüt, sadece devrim cephesinin değil, karşıdevrim cephesinin merkezi için de geçerlidir. Çünkü onların dünyasının sahteliği, insanlığın kendi dışlarında kalan bölümü içindir. Kendileri için, her gelişmeyi dünya üstündeki gerçek etkisiyle değerlendirirler.
Seçim sonuçlarını bir dönem sonu karnesi gibi ve sadece kendi “konum”ları üstündeki etkisi açısından değerlendirenler, ufku başka bir gücün yörüngesinde yer almakla sınırlı olanlardır. Çünkü bu “konum”un tek başına bir değeri yoktur. “Konumun değeri”, ancak başka bir gücün yörüngesinde sağladığı yer ve işlevle ölçülür.
ABD hanesine yazılması gereken geçici bir başarı
Ülke ve bölgemizde milletlerin dalgalar halinde mücadele sahnesine çıkması, hem ABD’nin enstrümanlarının hareket alanını daraltmış, hem de ABD’nin kendi enstrümanlarını gütme yetisini zayıflatmıştır. Devrimin çekim gücünün, geleneksel olarak kendi yedek gücü olarak gördüğü kesimleri bile etkilemeye başlaması, ABD’yi alarm durumuna geçirmiş ve yeni iktidar arayışlarına yöneltmiştir. Ülkemizdeki karşıdevrim ittifakının parçalanması, bu sürecin sonucudur. Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin yerel seçimlere Gülen cemaatiyle kol kola girmesi ve seçim sürecinin adeta Erdoğan-Gülen kutuplaşması ekseninde cereyan etmesi, ABD’nin başarı hanesine yazılmalıdır. Çünkü böylelikle ülkemizde karşıdevrime duyulan öfkenin yerel seçimlerde bir milli devrim enerjisine dönüşmesinin önüne geçmeyi başarmıştır.
ABD hâlâ arayış içindedir
ABD, bu süreçte “düğmeye basan” ve Gülen cemaatine “lojistik destek” sağlayan güç olmasına karşın, bütün gövdesiyle Cemaat’in arkasında yer alan bir görüntü vermekten kaçınmıştır. Bu süreci şimdiye kadar adeta “kontrollü bir güçleri sınama deneyi” gibi yürüttüğünü söylemek yanlış olmaz. Çünkü nasıl yerel seçimlerde “Milli Güçbirliği Siyaseti” bir iktidar seçeneği olarak ete kemiğe bürünemediyse, ABD’nin de Türkiye konusunda henüz kendi içinde mutabakata vardığı bir iktidar tasarısı mevcut değildir.
Erdoğan iktidarı için ancak bir soluklanma süresi
Öte yandan, yerel seçimlerin Erdoğan iktidarına sağladığı, bir soluklanma süresinden ibarettir. Çünkü elde ettiği şey, şimdilik “ihaleyi kazanmış güç konumu”dur. Varlığını sürdürmesinin tek dayanağı, ABD’nin “teknik şartnamesinde” yer alan yükümlülükleri yerine getirmektir. Üstelik bu görevleri yapmaya çalışırken, tepesindeki Demokles’in kılıçları sallanmaya devam edecektir. Kevgire dönmüş olan “devlet güvenliği”ni yeniden sağlamak, ancak emperyalizmle arasına kesin bir çizgi çeken milli bir iktidarın başarabileceği bir iştir. Önümüzdeki dönem, ABD’nin, Erdoğan iktidarının yükselişinden olduğu gibi yıkılışından da sonuna kadar yarar sağlamaya çalışacağı bir dönem olacaktır.
Milli Güçbirliği’ne kurulan tuzakların üstesinden gelmek
Seçim sonuçları, ABD yörüngesinde Cemaat’le işbirliğinin, “Birleşe birleşe kazanacağız” şiarındaki “güçbirliği” değil, tam tersine “milli güçbirliği”ni engellemek için kurulmuş bir tuzak olduğunu göstermiştir. Bu, kuşkusuz herkesin çıkarması gereken önemli bir derstir. Önümüzde “bölgesel özerklik inşası”, Suriye’ye karşı savaş kışkırtıcılığı ile birlikte açık belirtileri şimdiden ortaya çıkmış derin ekonomik bunalım nedeniyle, sıcak bir dönem bulunmaktadır. Böyle bir dönemin üstesinden ancak “Atatürk’te birleşme”nin gücüyle gelinebilir. Gericilik içindeki çatışmanın ülkemizi kırk katırla kırk satır arasına sıkıştırmasını engellemek ve bu çatışmadan Türkiye adına yarar sağlamak da, ancak Atatürk’te birleşenlerin gücünü inşa etmekle mümkün olacaktır.
Ülkemizi yeniden Atatürk Devrimi yoluna sokacak güç, sadece başarısızlıklardan çıkarılan derslerle yaratılamaz. Böyle bir gücün inşası, ancak milli güçbirliği siyasetinin başarıları temelinde gerçekleştirilebilir. Türkiye’nin ihtiyacı, bütün partilerin içindeki yurtseverleri heyecanlandırıp seferber edecek bir milli güçbirliği rüzgârının yaratılmasınadır. Bu, hâlâ önümüzdeki en yaşamsal görev olmaya devam etmektedir.