Seçime doğru tarım politikaları (2)
İlk yazımızı okuyanlar hatırlayacaktır. Politikacılar bizi yanıltmıyor. Yapılması gerekenlerden çok, kendilerinden beklenenleri dile getiriyorlar. Çoğunluklu girdiye bağlı parasal destekler. Ayrıca adaletsiz uygulamalara yol açan arazi genişliğine bağlı ödemeler. Yıllarca bu yönde yapılan uygulamaların sonucunda gelinen nokta ortada. Doğal afet ve beklenmeyen zarar durumlarında parasal destek yapılabilir. Bunların dışında girdiler için, arazi, hayvan veya ürüne dayalı parasal destekler kesinlikle istenen sonuçları vermemiştir.
KIRSAL KALKINMA
Bu yazıda kırsal kalkınma konusunu ele alalım istedik. Kırsal kalkınma, hedef grup olarak seçilen kırsal alanda yaşayan insanların sosyal ve ekonomik yaşam düzeylerini yükseltmek olarak tanımlanabilir. Özellikle az gelişmiş ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu kesim temel uğraşı alanı tarımdır. Ayrıca bu kesimin yaşam düzeyleri de daha düşüktür. Yapılan uygulamalar, bu kesimin yaşam düzeyinin yükseltilmesinde sadece tarımın temel alınmasının yeterli olmadığını göstermektedir.
Dünyada sadece tarımsal iyileştirmeleri amaçlayan kırsal kalkınma projelerinin ulusal kalkınma hedeflerine ulaşmada başarılı olamadıklarının örnekleri oldukça fazladır. Üstelik günümüz sürdürülebilir tarım anlayışı, özü geçimlik tarımdan ticari girdi-yoğun üretime geçme olan bu yapıdaki kırsal kalkınma politikalarını desteklememektedir. Bu yöndeki politika uygulamalarının çevre sorunları yaratmaları bir yana, aile işletmelerinin tarım dışına itilmeleri ve sonunda kırsal alanda yoğun bir işsizlik yaratmaları önde gelen olumsuzluklarıdır. Buradan kaynaklanan kente göç hareketleri de ayrı bir sorun kaynağıdır. Bu yapıda, izlenecek temel politika, sadece tarıma dayalı değil aynı zamanda tarım-dışı sektörlerde de küçük ölçekli sanayilerin geliştirilmesidir. Bu hareket de “kırsal sanayi” olarak isimlendirilmektedir.
Cumhuriyetin başında neredeyse tümüyle bir kırsal kesim özelliği taşıyan Türkiye’de ilk 20-30 yılda olağanüstü bir dönüşüm yaşandığı bir gerçektir.
Ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra malum gelişmelerle Batı yönlendirmeli kırsal kalkınma hareketlerinin istenen sonucu yaratmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. 1963 yılından sonra planlı kalkınma döneminde ve daha sonraları Doğu ve Orta Anadolu’da uygulanan kırsal kalkınma projeleri bu örneklerdendir.
Burada yapılanları küçüksemek gibi bir amacımız olamaz. Amaç, kendimizce sorunlara dikkat çekmektir. Uygulanan kırsal kalkınma projeleri ile köyden-kente sağlıklı bir dönüşüm sağlanamadığı çok açık görülmektedir.
ZORAKİ ŞEHİRLEŞME
Son yıllarda bir gecede köylerin mahalle yapılarak, zoraki şehirleştirilmesi gibi bir uygulama ile bu durum pekiştirilmiştir. En gelişmiş büyük şehirlerin içlerine kadar uzanan kırsal manzaralar görmek olağandır. Kırsal kesimde halen, barınma, ulaşım ve eğitim gibi temel alt yapılar maalesef çok yetersizdir. Ne tarıma dayalı sanayi ne de kırsal sanayi konusunda istenen gelişmeler sağlanamamıştır. Bu arada, AB destekli Katılım Öncesi Yardım Aracı Kırsal Kalkınma (IPARD) programından da söz etmek gerekir. Bu programın etkinsizliği de kısa zamanda görülecektir. Türkiye’de tarım bürokrasisi yokmuş gibi kendi bürokrasisi yaratan bu uygulamanın da zaman ve kaynak israfına yol açacağı açıktır. Projenin özünde, yukarıda tanımlanan kırsal kalkınma anlayışına uymayan, tarıma dayalı bir sanayi yaratma amacı olduğu görülmektedir.
Örneğin, Türkiye’nin en gelişmiş sanayi şehrinde Kırsal Kalkınma Ajansı kurma, döner fabrikasına hibe sağlama gibi anlaşılması zor uygulamalar vardır (https://www.tkdk.gov.tr/files/Nisan2014.pdf ).
Türkiye’de tarıma ve kırsal kalkınmaya önemli kaynak ayrılmaktadır. Ancak, bu sınırlı kaynaklar çok dağınık amaç ve hizmetler için kullanılmaya çalışılmaktadır. Bu da kaynak etkinsizliğine neden olmaktadır.
ÖRGÜTSÜZLÜK SORUNU
Kâğıt üzerinde var olsa bile, demokratik ve tabandan yukarıya oluşmuş bir çiftçi meslek örgütü yoktur (Ziraat Odaları). Bu örgütsüzlük yapısı yanında bürokratik yaklaşımlar üreticinin kırsal kalkınma projelerinin hazırlanması ve yürütülmesine katkısını azaltmaktadır. Gerçek üretici ile bütünleşmeyen, sadece uygulanan proje fırsatlarından yararlanmayı amaçlayanlara dayanan uygulamalar da istenen sonuçları yaratamamaktadır.
Tarım politikaları konusu dışında bir noktanın altını çizerek yazımızı tamamlayalım. Cumhuriyetin kazanımlarına dayalı, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda gençlik yetiştirmeyi olumsuz bulan “ünlü köşe yazarına” bir soru soralım. Eğer bu doğru olsaydı, özellikle son 30 yıldır eğitim birliğinin yok edilmeye çalışıldığı bir ortamda, kendisi gibi aklı ve vicdanı hür olarak görüşlerini yazabilen biri yetişir miydi?
Türk demokrasisi için başarılı ve hayırlı bir seçim olması dileğiyle.