Seçimler bitti sıra festivallerde…

Daha önce de değinmiştik, ama bir kez daha yineleyelim. A tipi film festivallerinin yapıldığı beş büyük ilin belediye başkanları değişti. Bu değişenlerden dördü farklı partiden belediye başkanı olurken yalnızca birinde aynı partiden bir başka aday oldu. Dolayısıyla bu yıl ülkemizde yapılan büyük film festivallerin tümünde değilse bile çoğunluğunda gerek etkinlik düzeyinde ve gerekse yönetim alanında radikal değişim/ dönüşümlerin olması kaçınılmaz.
Bilindiği gibi İstanbul ve Ankara Film Festivallerinin dışında kalan tüm ulusal festivaller bir açıdan belediyelerin tekelinde. Daha doğrusu bu tür festivallerin çoğunun sahibi/destekleyicileri/ kurucu ve yürütücüleri yerel yönetimler. Onun içindir ki yerel yönetimlerdeki her parti ya da belediye başkanı değişiminde festivaller de kökten değişim/dönüşüme uğrayıp, bir öncekinden farklı yönetim ve konseplerde yapılıyor. Bu geleneğin –daha doğrusu politik alışkanlığın- bu kez yinelenmemesini çok arzulasak da sonuçta böyle olmayacağını şimdiden söyleyebiliriz. Bunun tek nedeni ise; yerel yönetimlerin sahiplendiği festivallerin bir çoğunun kurumlaşmayıp, ilkelerinin belirsiz ya da hiç olmamasından kaynaklanmaktadır.

Bizim coğrafyamızda devlet ya da yerel hizmetlerde hizmetin devamlılığı olarak adlandırabileceğimiz bir prensipler silsilesi yoktur. Ya olup da kimse bunu pek önemsemez, politik kaygılar/çıkarlar/tercihler ya da benzeri olgular buna engel olur. Antalya ya da Adana Film Festivallerinin geçmişine bir gözattığımızda bu devamsızlığı, ya da daha açık bir söyleyişle, birinin olumlu işlerini bir diğerinin devam ettirmesine pek rastlanmaz. Yerel yönetimlerin değişkenliğine koşut olarak festivallerin yapıları da kadroları da aynı değişikliği kaçınılmaz olarak ortaya koyar. Bu tür alışıldık değişkenlikler içinde; liyakat, deneyim, başarı ya da yararlılık ise neredeyse son akla gelen bir lükstür. ..
Kendi kendilerine yeterli olup yerel yönetimlerindeki değişikliklerden radikal olarak etkilenmeyip kurumlaşan ve ilkelerini oluşturan İstanbul ve Ankara Film Festivalleri dışarıda bırakılacak olursa, Adana Altın Koza ve Antalya Altın Portakal film festivallerinde köklü değişimlerin olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Önemli olan sözü edilen festivallerde değişikliğin yapılıp yapılmayacağında değil de, hangi boyutlarda, hangi tercihler doğrultusunda gerçekleştirileceğidir. Örneğin bu değişikliklerde eski kadrolardan hangi oranda yararlanılacak, ya da yeni kadrolar yeni isimlerden liyakat olgusuna görme mi oluşturulacak, etkinlikler de kimi ilkeler belirlenip ona göre mi hareket edilecek ya da eskisi gibi ilkesizlik mi tercih edilecek vs… Sanırım önümüzdeki günlerde tüm bu soruların yanıtlarını –biraz gecikmiş de olsa-alacağız.

Tüm sinemaseverlerin beklediği ve arzuladığı tek değişiklik ise Antalya Festivalinde ulusal yarışmaya dönüp dönülmeyeceğidir. Sanırım bu konuda da belediye ile Türk sinemasının mesleki kuruluşları arasında yapılan toplantılar olumlu sinyaller vermektedir. İki yıllık bir gecikmeyle de olsa Antalya Film Festivali’nin tekrar fabrika ayarlarına dönmesi elbette ki sinemamız açısından çok önemlidir ve dileriz ki öyle olur.
Adana’da yapılacak değişiklik ise sürprizlere açık. Burada da liyakat mı, yoksa yerellik, ya da hemşerilik mi daha baskın çıkacak belli değil.
Tüm bunlar kimi festivallerin kurumlaşamayıp, ilkelerini ortaya koyamamalarından kaynaklanıyor. Onun için kim gelsin – kapanış gecelerinin beylik sloganları dışında- hiçbir şey değişmiyor. Değişen yalnızca festivallerin adları ve de yöneticileri.. Gerisi bildiğiniz hikaye…