Seçimler sinamayı nasıl etkiler?
Genel seçimlerin kendine özgü atmosferi içinde her bir şeyden söz edilmesine karşılık, kültür-sanattan ve bu alanın sorun ve beklentilerinden hiç kimse, çok az da olsa söz etme gereksinimi duymuyor. Elbette ki, kitleleri etkileyen onca yaşamsal sorundan-beklentiden bu tür olgulara yer verilememesi kimilerince doğal, hatta gereksizmiş gibi algılanabilir. Ya da hangi dönemde kültür-sanattan söz edildi de, bu dönemde edilsin ki de denebilir.
Oysaki hem genel hem de yerel seçimlerin kültür-sanat üzerinde doğrudan değilse bile, dolaylı yoldan -çoğunlukla da olumsuz yanıyla- etkileri kaçınılmaz oluyor. Bunun en belirgin ve de somut örneklerini festivallerde yaşıyoruz. Özellikle yerel seçimler; ülkemizdeki festivallerde büyük değişim dönüşümlere zemin hazırladığı gibi, bir festivalin devamlılık ilkesini neredeyse sil-baştan konumuna getirebiliyor, bir öncekini red ederek, her bir şeyi ya yeniden kurmak, ya da tümüyle yok etme konumuna sokabiliyor.
Genel seçimlerin ise kültür-sanat alanındaki etkileri daha bir başka oluyor. Bu etkiler önceleri, kısıtlamak, adamını getirmek, ya da devlet yardımından yoksun bırakmak, adamına göre katkıda bulunmak gibi bilinen türde oluyorsa da, günümüzde şekil değiştirerek daha büyük boyutlarda, bir sanatçının ne yapıp ne yapmaması, neyi nasıl üretip üretmemesi, hangi durumda taraf olup olmaması çizgisini ortaya koymakla öne çıkıyor. Bu durumda tercihi yapan sanatçı ya yükseliyor, ya da tümüyle yok edilme aşamasına getiriliyor. Örneğin toplumsal bir hareket olan Gezi olaylarına katılıp katılmamak bile bir sanatçının yazgısını bir anda değiştirebiliyor. Ya yükseltiyor, ya da onu dışlayıp yok edebiliyor.
SEÇİMLERİN FESTİVALLERE ETKİSİ
Seçimler aynı zamanda sanat-kültür kurumlarıyla sinemacıların ortak buluşma yerleri olan festivalleri de etkiliyor. Yerel seçimlerle değişkenlik kazanan festivaller ve kurumlar, genel seçimlerin sonuçlarına göre de bu değişkenliğini meşru hale getiriyor. Yerel seçimlerle genel seçimlerin galiplerinin farklı olması bir festivali olumsuz yönde etkilediği gibi, kimi kurumları da geçersiz bir konuma getirebiliyor. Örneğin, eğer bir festivali yapan belediye siyasal iktidarda olan partinin tarafında ise bakanlıktan aldığı yardım ya da katkı, aynı ölçekte ama farklı bir partinin belediyesinden bir değil, on hatta yirmi misli dana çok katkı alabiliyor.
Üstelik her siyasal iktidar yalnızca kendi ideolojilerini-inançlarını yansıtan değil, onun da ötesinde kendi istekleri doğrultusunda her dediğini koşulsuz yerine getirebilecek sanatçıları ya oluşturuyor ya da satın alabiliyor. Bu sanatçıların bir çoğu ise üreterek değil, sanat-kültürün dışında, bir başka alanlarda -kimi toplumsal olaylarda gerek görüldüğünde- kendilerine sunulanın karşılığını vererek borçlarını ödüyor.
Siyasal iktidarların değişim dönüşümlerinde bundan belki de en çok etkilen kültür-sanat ve de bu iktidarlarla kanı uyuşmayan sanatçılar oluyor. Ama buna karşılık hiçbir seçim arifesinde, hiçbir lider ya da önde gelen parti sorumlusu sanat-kültürle tek bir mitinginde, tek bir TV programında, ya da herhangi bir yerde tek bir sözcük söyleme gereksinimi duymuyor. Parti liderlerin sanatçılarla ilgisi, yalnızca onların uluslararasındaki başarılarındaki tebrikleriyle, yaşamdan ayrıldıkları zamandaki taziyeleriyle sınırlı kalıyor.
Ama yine de haksızlık etmeyelim. Onca sorumluluğu olan parti liderlerinin sinemaya, tiyatroya, sergiye, konsere gitmeye zamanı mı oluyor? Gidilmeyen yerin sözü mü olur?