Seçimler ve kitle enerjisi

Sistemin gücü kitleleri keyfinin istediği gibi yönlendirmeye yetmez. Kamuoyunu şekillendirmek, halk içinde var olan eğilimleri nesnel bir veri olarak ele almayı gerektirir. Hedefler ve araçlar, bu verilere göre belirlenir. Eğer halk içindeki eğilimler sistem dışına çıkmaya yönelen güçlü bir damar içeriyorsa, bu damarın sönümlenmesi, tek başına baskıcı ve yatıştırıcı önlemlerle sağlanamaz. Bu damarın içerdiği kitle enerjisinin uğrunda harcanarak heder edileceği yeni ve sahte çözümlerin İmal edilmesi, sistem açısından gerekli hale gelir.  

AKP İKTİDARININ “RAF ÖMRÜ” DOLMUŞTUR 

Ülkemizde sistem dışına yönelen kitle enerjisi yüksek düzeydedir. Ergenekon-Balyoz tertiplerini çökerten, Gladyo’ya ağır darbeler indiren, komşu ülkelere terör ihracının ve “açılım süreci”nin her adımının önünde ciddi bir engel oluşturan, işte bu kitle enerjisidir. Bu enerjinin dışavurumu, Haziran Gezi Direnişiyle zirvesine ulaşmıştır. ABD’nin ülkemize yönelik iktidar formüllerindeki dönüm noktasının Haziran Direnişine denk düşmesi, bu nedenle bir rastlantı değildir. Mevcut haliyle AKP iktidarının “raf ömrü” dolmuştur. Ona raf ömrünü doldurtan ve ABD’yi bu durumu bir veri olarak kabullenmek zorunda bırakan, ülkemizdeki kitle enerjisidir. 

FAREYİ TUTAN KEDİNİN RENGİ  

Emperyalist sistemin “kamuoyu oluşturma endüstrisi”nin dayandığı temel, “miyopluk ve dar pratikçilik”ten yararlanmaktır. Çünkü her şeyi bir atımlık kısa erime indirger ve “fareyi tutma” hedefini mutlaklaştırırsanız, o zaman fareyi tutan kedinin rengi fark etmez. Hangi kedinin başınıza ne çoraplar öreceği, artık bugünün konusu olmaktan çıkıp, belirsiz bir geleceğe ertelenir. Oysa kumpası kuran güç açısından gündemdeki sorun, “farenin tutulması”ndan çok “fareyi tutacak kedinin rengi”dir. Çünkü kendisine fare tutma rolü yüklenen kedi, emperyalist sistem açısından, kitle enerjisinin kullanım dışı bıraktığı iktidara verilen görevleri yerine getirmede daha kullanışlı bir seçenek oluşturacaktır. Üstelik farenin suç ortakları bile, fareyi tutma harekâtına destek verdikleri ölçüde “aklanıp”, son kullanma tarihlerini biraz olsun öteleme olanağına kavuşacaklardır. 

KURBAĞA GÖKYÜZÜNÜ KUYUNUN AĞZI KADAR SANIR

Miyop ve dar pratikçi bakış açısının panzehri, bilimsel yaklaşımdır. Dar pratikçilik açısından gelecek, bir adımlıktır. Bir adımlık olguların arasına sıkıştırılan “gerçek”, geçmişe gömülür ve geleceğin önü karartılır. Oysa öngörüsüz bilim olmaz. Gerçeği olgularda aramak, geleceğin önünü karartmak değil, geleceği aydınlatmak içindir. Kuyunun içindeki kurbağa da gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır. Onun için “olgu”, gökyüzünün kuyunun ağzından görünen bölümünden ibarettir. Belki kuyunun ağzına gökyüzünün sahte bir kopyasını koymak mümkündür, ama gökyüzünün bütününü değiştirmeye kimsenin gücü yetmez.  

KUYUNUN AĞZINDAKİ SAHTE GÖKYÜZÜ VE AYDIN SORUMLULUĞU 

Bugün kuyunun ağzına örülmeye çalışılan, AKP-CHP-PKK ortaklığının değişik türleridir. MHP, her kritik dönemeçte ABD planlarının önünü açan tutumuyla maruftur. Bu ortaklığı meşrulaştırmak için, önümüzdeki dönemde yeni-CHP ve yeni-PKK’den sonra, yeni-AKP’den de söz edilmeye başlanırsa, hiç şaşmamak gerekir.  

ABD’nin zorunlu bir “formül değişikliği”nden ibaret bu “yenilikçiliğin” parlatılmasına katkıda bulunmak, aydın sorumluluğuyla bağdaşmaz. Aydının görevi, 7 Haziran’ı “tarihin sonu” ilan edip, kitlelerin mevcut sistemi “tıpış tıpış” içine sindirmesini kolaylaştırmaya çalışmak değildir. Bugün sistem dışı olan “Türkiye’nin Seçeneği”dir. Ülkemizdeki kitle enerjisinin gerçek değerine kavuşacağı yer, bu seçenektir. 7 Haziran’ın en önemli işlevi, bu seçeneği, ülkemizin kısa ya da uzun erimli bütün geleceğine damgasını vuracak bir güç haline getirmek olacaktır. Onun için 7 Haziran’da Türkiye hanesine yazılacak yegâne oy, Vatan Partisi’ne verilecek olan oydur.