Senaryo tembelliği

- Ünlü sanatçının hayatı beyaz perdeye aktarılıyor.
- Sanatçının ailesi ile yapımcılar anlaşamadı.
- “Baba”nın filmi davalık oldu.
- Bergen'i katleden Halis Serbest filmi yayınlatmamak için dava açtı.

Bu tarz haberleri artık sıkça görmeye başladık. Çünkü son dönemde sinemamızda, biyografi filmleri öne çıktı. Tabiî bunun bir alt kategorisi olarak da Müslüm Gürses, Bergen gibi şarkıcıların hayatının filme alınması dikkat çekiyor. Bunun son halkası, Neşet Ertaş olacaktı ki, ailesi karşı çıktı. Neşet Ertaş'ın çocukları babalarının hayatının filme çekilmesine asla rızalarının olmadığını söyleyerek 'Garip Bülbül Neşet Ertaş'ın çekilmemesi için dava açmıştı. Ertaş’ın kız kardeşi Nadiye Ertuğrul, “Abim sağlığında da film istemedi. Abim filme gerek yok dedi. 'Ben her şeyimi Türkiye’ye zaten anlattım' diye de konuşmuştu. Birileri film yapılmasını istiyor fakat abim bunu zamanında kabul etmedi. Abimin kabul etmediği filmi biz de istemiyoruz." diye konuştu. 2007'de hayatını kaybeden şarkıcı Barış Akarsu'nun filminin yapılması da gündemde.

İZLEYİCİSİ HAZIR
VE KAZANÇLI

Biyografi filmi çekmek, aslında zor bir iş. Çünkü beyazperdenin gücü, alternatif bir tarih yazımını da beraberinde getiriyor. Gerçeğe bağlılık ve kurmacanın sınırlarının çok iyi çizilmesi gerekiyor. Bu yüzden birçok biyografi filmi de gerçeğe sadakat boyutunda tartışmaları beraberinde getiriyor. Elbette tarih, filmlerden öğrenilmez. Fakat tarih bilincinin oluşmasında, geçmiş dönemin bugüne aktarılmasında sinema sektörünün rolünü de yadsıyamayız. Bugün özellikle ülkemizde çekilen dönem dizileri ve filmleri, (Diriliş Ertuğrul, Diriliş Osman, Muhteşem Yüzyıl, Barbaroslar gibi...) yurt dışına ihracatta da önemli bir işlev görüyor. Bu alan ekonomik ve kültürel boyutlarıyla iyi incelenmeyi hak ediyor.
Özellikle müzisyenlerin hayatını içeren yapımlar, hem maddi hem de ideoloji taşıyıcılığı nedeniyle yapımcıların gözdesi:
1. Senaryo ve yapım süresi çok uzamıyor, fazla bütçeli olmuyor.
2. Bu sanatçıların sever kitlesi, filmlerin doğal izleyecisi oluyor. Böylece çok izleyici sayısına ulaşılıyor, bu da kazançlı hale geliyor. Örneğin Bergen filmi 10 milyonluk bütçesine rağmen 200 milyondan fazla kazandırdı.
3. Acılar para ediyor. Özellikle Müslüm, Bergen gibi sanatçıların hayatlarında yaşadığı acılar üzerinden seyirciye, “Bakın hayatta ne acılar, kederler var.” denilerek garibanlık ve kaderi değiştirememe fikri veriliyor. Bu Hollywood'da var. Ray Charles'tan Tina Turner'a kadar birçok yapımda, ışıltılı görünen hayatların ardındaki acı ve üzüntüler; beyaz perde aracılığıyla nakte çevriliyor.
4. Özellikle arabesk türü sanatçılarının bölgemizdeki diğer ülkelerde de dinleyici kitlesi var. Bu da filmin ihracatını kolaylaştırıyor, izlenebilirliği ve kârı artırıyor.

ASYA SİNEMASINDAKİ
YARATICI SENARYOLAR

Türkiye'de son dönemde sinema, yaratıcı ve eğitici değil; halkın ortalama zevklerine hitap eden bir hale geldi. Biyografi, dönem dizileri/filmleri ve ucuz komedilerin tercih edilme sebebi bu. Yaratıcı senaryolar bulmaktan uzağız. Güldürmek ve ağlatmak ikilemi içinde gidip geliyoruz. Oysa Türk edebiyatında senaryosu yazılabilecek, sinemaya aktarılabilecek çok fazla öykü ve roman bizi bekliyor. En basitinden bu yapılabilir ama tercih edilmiyor.
Evet, belki sinemaya daha fazla para ayrılmaya, yapımların bütçeleri artırılmaya, çekim teknikleri, makyaj, kostüm, mekan açısından iyileşmeler görülmeye başlandı. Fakat nihayetinde bu bir özgünlük değil, teknik açıdan Hollywood sinemasının kötü bir kopyası olmayı sürdüren bir duruma işaret ediyor. Hollywood sinemasındaki buhranın bir yansıması aynı zamanda. Hollywood'da bile tek tük iyi senaryo çıkıyor bugün.
Oysa Kore, Çin, İran, Hint başta olmak üzere Asya sinemasında çok özgün, aklı zorlayan senaryolar görüyoruz. Asya sineması iyi yönetmenler de çıkarıyor. Bunun sebebini, kendi kültüründen ve sorunlarından beslenen, kendi felsefesini ekrana yansıtan, Batı'dan öykünmeyen ve özgünlüğünü koruyan bir yapıda arayabiliriz. Türkiye, sinemada da Asya'ya dayandıkça özgünlüğünü bulacak, günü kurtaracak filmlerin yerini daha derinlikli olanları alacak. Gözümüzü Batı'dan Doğu'ya çevirmek demek kendi özgün, millî hikayelerimizi anlatmak, toplumumuzun ruh haline, ihtiyaçlarına, amaçlarına, sorunlarına odaklanacak ve bunlara cevap vermek demek. Emperyalist kültür saldırganlığına karşı millî kültürümüzün inşasında yer almak yemek. Senaryo tembelliğini aşmak bu açıdan hayatî bir görev olarak önümüzde durmaktadır.