Sendikacılığımızda Tekgıda-İş modeli
İşçi sendikaları çalışanlar için yaşamsal önemde kuruluşlardır. İş yasalarının yetersiz kaldığı ve kapsamadığı boşlukların toplusözleşmeler aracılığı ile doldurulması, çalışanlar için yaşam suyudur. İşçi sendikaları çalışanlarla sadece işyerinin duvarları içinde değil, o duvarların dışındaki sosyal yaşamları ile de ilgilenmek zorunadır. Sendikacılığın geniş kapsamlı olması ve çalışanların aile yaşamlarını da ilgi alanı içine sığdırması önemlidir. Türk sendikacılığının yapısı hantaldır ve değişimler karşında refleksi yüksek değildir. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi sendikacılığımızın ilk yıllarında bize uymayan Amerikan modeli sendikacılığın işçilere tanıtılması ve sosyal-siyasal sendikacılıktan uzak tutulması, ikincisi ise kamu sendikacılığının Türk sendikacılığının yaygın uygulama alanı bulmasıdır. Birinci yaklaşım kapitalizmi güçlendiren sendikal modeldir. İkincisi ise kamu işletmelerinde örgütlenen veya örgütlenmek zorunda olan sendikaların siyasal iktidarın dümen suyuna girerek, bağımsızlını yitiren, biat sendikacılığı modelidir. Bu iki nedenle bugün sendikalarımız çoğunlukla bağımsızlığını yitirmiş, siyasal iktidarın önünde diz çökerek temel amaçlarından sapmış kuruluşlar olarak toplumun aynasında boy göstermektedirler.
KENDİ KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞAN TEKGIDA-İŞ
1960-70’li yıllarda 200.000 üyesi olan Tekgıda-İş kamu işletmelerinde örgütlenmiş ve yöneticileri sağcı iktidarlara biat eden bir sendika görünümündeydi. Sendikada Mustafa Türkel döneminin başlaması ile sendika bağımsızlığı öne çıkarılmış ve toplumsal sendikacılığın tuğlaları işlenmek istenmiş ama 2002’de AKP iktidarının başlaması ile biat sendikacılığını reddeden Tekgıda-İş AKP tarafından cezalandırılmak istenmiştir. Tüm tekel işyerleri özelleştirilerek üye sayısı sıfırlanmak, sendikacılığımızın yüz karası olan ÇAYKUR olayı ile de sendikanın kapısına kilit vurulmak istenmiştir. Sendikacılık, var olmak için, değişen koşullara uyum sağlayacak refleksi yüksek sendikalara ihtiyaç duyar. Mustafa Türkel basiretli bir aile reisi, bir bonis patris familia gibi davranarak bu refleksi göstermiş ve kamu sektöründeki üye kayıplarını, yeteneklerini örgütlemesi çok daha zor olan, özel sektör sendikacılığı alanında sergileyerek bir çok özel sektör kuruluşu çalışanını sendikaya üye ve onlar adına toplu sözleşme yapmak başarısını göstererek sendikacılığımızda bir devrim yaratmıştır. Nestle Su, Nestle Gıda, Haribo, Anadolu Efes, Barilla gibi daha pek çok özel sektör işyerlerinde başarılı sözleşmeler bağıtlamıştır. Sky Chefs, Coca Cola gibi bazı işetmelerde grev yaparak işverenlere işçi haklarına saygı duymayı öğretecek süreci başlatmaktan hiç çekinmemiş ve bu alanda da yürekli tavırlar sergilemiştir. Mustafa Türkel ve arkadaşları, sendikanın uzmanları, diğer sendikalara örnek olacak bir takım çalışması ile, refleksi yüksek sendikacılığın nasıl olması gerektiği konusunda bir model yaratmışlardır. Türk-İş’e, Hak-İş’e bağlı hantal sendikalar Tekgıda-İş modelini iyi incelemeli ve ondan dersler çıkarmalıdırlar.
TEKGIDA-İŞ’İN TEK KUSURU VAR
Tekgıda-İş Sendikası mükemmel mi? Hayır, onun da önemli bir eksiği var. Sendikacılığın amacı sadece üye kazanmak, sadece toplusözleşme bağıtlamak ve çalışma koşullarını iyileştirmek değildir. Sendikacılığın temel işlevlerinden biri işçilerin yıllarca içinde tutulduğu karanlık tüneli aydınlatmak ve onları toplumsal-siyasal sorunlar konusunda bilinçlendirmektir. Bu ülkede siyasetin çarkları çalışanlar aleyhine dönmektedir. AKP iktidarı salam politikası ile işçilerin haklarını dilim dilim yok etmektedir ve daha da edecektir. Oysa o işçiler din çemberi içine hapsedilerek, siyaseten ne kadar güçlü olabilecekleri kendilerine anlatılmadığı için, ısrarla kendi celladına oy vermeye devam etmektedir. Tekgıda-İş’in önemli bir eğitim açığı var. Eğitimden sorumlu sekretere işçilerin nabzını tutması, beklentileri için bir anket yapmasının önemi anlatıldığı ve anket soruları da verildiği halde bu anket yapılmamış, yaptırılmamıştır. Ülkede ilk defa bu sendika Alman Gıda İşçileri Sendikasının katkısı ile 25 şube başkanını, bir kuruş ödemeden, Frankurt’a bir haftalık eğitime göndermiş ama aynı tür eğitimi İsveç’te gerçekleştirmek fırsatını değerlendirmemiştir. Bu çok önemli eğitim boşluğuna, sendikacılığımızın duayeni olarak tanıdığım Mustafa Türkel’in mutlaka bir çözüm bulacağına inanmak istiyorum.