Sendikacılığımızın halleri

Bir toplumun röntgenini istatistikler çeker ve toplumun niteliğini, niceliğini ortaya koyar. Sendikacılığımızın halleri konusunda ise Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın yayımladığı istatistikler aynı görevi yerine getirir. 3656 sayılı yasanın 41/5 maddesine göre Bakanlık her yıl Ocak ve Temmuz aylarında 20 işkolunda çalışan toplam işçi sayısı ile işkollarındaki sendikaları ve bunlara üye işçi sayılarını açıklamak zorundadır. Bu yılın Temmuz ayına ilişkin sayılar ise 30 Temmuz 2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak sendikacılığımızın perişan halini ortaya koymuştur.

BAKANLIK GERÇEĞİ BELİRTMİYOR

Bakanlığın yayımladığı tebliğe göre Temmuz ayı itibarı ile ülkemizde kamuda ve özel sektörde 13 milyon 38 bin 351 işçi çalışmaktadır ve bunların 1 milyon 499 bin 870’i sendikalıdır. Buna göre sendikalaşma oranı yüzde 11.5’dir ve bu oran yanlıştır. Yanlıştır çünkü Bakanlık çalışan işçi sayısına kayıt dışı çalışanları dahil etmemekte ve oran bu nedenle yükselmektedir. Gerçek sendikalı işçi oranını bulmak için son 2 yıl içinde yapılan toplu iş sözleşmesi kapsamında olan işçi sayısına bakmak gerekir. Bakanlık verilerine göre 2014-15 yıllarında 1 milyon 800 bin işyerinden ancak 29 bin 354 işyerinde 2 bin 791 sözleşme yapılmş ve bu sözleşmeler 1 milyon 9 bin 149 işçiyi kapsamıştır. (Ülkemizde 20 işkolunda kurulu151 sendika vardır). Bunun çalışan işçi sayısına (kayıt dışı hariç) orantıladığımızda sendika üyesi işçi sayısının oranı yüzde 7.7’e düşmektedir ve gerçek oran da budur. Gerçek sendika üyesi bir sendikaya üye olan ve aidat ödeyen işçidir. Sendikaya üye olan fakat bir sözleşme kapsamında olmayan, dolayısı ile aidat ödemeyen işçi fiktif (hayali) üyedir. Bu nedenle ülkemiz işçi sendikaları üye yönünden güçlü olmayan cılız ve etkisiz kuruluşlar görünümündedir.

'PEYGAMBER SÜLEYMAN' ÖRNEĞİ

Ülkemizde çalışanların sendika üyeliğinin düşük ve sendikaların güçsüz olmasının nedenleri arasında işverenlerin sendika karşıtlığı en önemli nedendir. Necip işverenlerimiz sendika üyesi işçileri gözlerini kırpmadan işten çıkarmakla ünlüdür. 3656 sayılı yasanın 25. maddesi sendika özgürlüğüne güvence getirmekte ve sendika üyeliği nedeni ile işten çıkarılan işçiye 1 yıllık ücretinden az olmamak üzere sendikal tazminat ödenmesini öngördüğü halde iş mahkemelerinin yoğunluğu ve davaları çok uzun sürmesi sendikalı işçilerin bu maddeden yararlanmasını zorlaştırmaktadır.

Sendikalaşma konusunda ikinci engel yasanın 41. maddesindeki çifte baraj ve 43. maddeki yetki itirazıdır. Bu maddeler değiştirilmedikçe ve itirazlar yargı yerine referandum yolu ile çözülmedikçe sendikacılığımızın büyümesi olanaksızdır. Sendikaları sözleşme yapmaya Bakanlığın yetkilendirmesi özgür sendikacılığı yok eden, biat sendikacılığını başlatan büyük bir yanlıştır. Ayrıca bu konu sendika ticareti yapılmasına yol açmaktadır. Yıllar önce Ankara’da milletvekilliği dönemimde tanıdığım ve “Peygamber Süleyman” olarak ünlenen bir uyanık vatandaş o zaman ki 28 işkolunda 28 sendika kurmuş ve her yetki başvurusuna itiraz ederek sendikaların toplusözleşme yapma çabalarını felç etmiş ve ancak büyük paralar karşılığı itirazını geri alarak uyanık sendikacılığı ile çok zengin olmuştu. Yasanın mevcut düzenlemesi yeni “Peygamber Süleyman”ların ortaya çıkmasına müsaittir. Eğer yaşıyorsa “Peygamber Süleyman” sanatını icraya ve 43. madde yüzünden mutlaka zengin olmaya devam ediyordur çünkü Süleyman’ın yaptığı şey yasaya uygundur ama etik değildir.

HAB-I GAFLETTEKİ KONFEDERASYONLARIMIZ

Ülkemizde sendikaların toplumda itibar kaybeden güçsüz kuruluşlar olmasının önemli nedenlerinden biri de işçi konfederasyonlarının gaflet uykusunda olmasından kaynaklanmaktadır. Hiçbir konfederasyon alternatif yasa önerisi hazırlayıp Meclis’e sunmak zahmetine girmemiştir. CHP’nin 2013'te Anayasa Mahkemesi'ne yaptığı 6356'nın bazı maddelerinin iptal başvurusunu mahkeme, anayasanın 90. maddesi ışığında gereği gibi değerlendirememiştir. Bu konuda kişisel bir girişimle hazırladığım 43. madde yasa değişikliği önerisini CHP Grup Başkanlığı'na gönderdim. Oradan da bir ses çıkmadı. Sendikaları, siyasi partileri suskun bir ülkede ne yapalım, “ört ki ölem” mi diyelim?