Şerif Gören’e veda

Yeşilçam’da bir kayıp daha… Her kayıp kendine ait bir parçayı da alıp götürüyor Yeşilçam’ın pazılından. Geride bıraktığı boşluğun yeri ise gidenin sektördeki öneminin en somut göstergesi oluyor.

Sanırım Şerif Gören’in sinemamızda bıraktığı boşluğun ne denli büyük olduğunu söylemeye gerek yok. O, bir bakıma klasikleşmiş, Yeşilçam’ın usta ve de emektar yönetmenlerinin son temsilcisiydi. Hep ustalarla çalıştı. Zaman içinde de bu ustaların arasına girdi. Kısacası Yeşilçam’ın tarihini yazanlar da birer birer tarih oldu…

Bilinen nedenlerle yarım kalan endişe ile başlayan sinemacılık serüvenine 40’ın üzerinde film sığdırarak döneminin en çok “filmleri beklenen” yönetmenler arasına giren Gören, kelimenin tam anlamıyla çekirdekten yetişmiş bir sinema sanatçısıydı.

Onca ödüllü filme imza atmasana karşılık kurgu alanındaki el çabukluğu ile kusursuz yeteneği hala konuşulur ve bu alandaki mahareti mesleğe yeni başlayanlar için adeta yazılmamış bir öğretinin ilk anlatısı olurdu.

Gören çektiği filmler denli sektördeki mesleki dayanışmanın ve de örgütlenme bilincinin oluşumunda da etkin roller üstlenmiş, sendikaların kurulup güçlenmesinde çalışmalar yaparak her daim yapımcı odaklı olan sinemada emekten yana olduğunu göstermekten çekinmemiş, emekçinin hakkını arayan her bir protestoda ön saflarda yer alarak birçok kazançların elde edinilmesinde önemli sayılabilecek katkılarda bulunmuştur.

BEDELLER ÖDEMEK ZORUNDA KALMIŞTIR

Gören’in Yeşilçam’ın tecimsel amaçlı, yapımcı egemenliğindeki sinemasındaki bu duruşu, sinemamızın üstünde adeta Demokles’in kılıcı gibi sallanan sansür konusunda da aynı kararlılıkta kendini göstermiş.

Sansüre takılan birçok filminin bürokratik alandaki savaşımında da birçok bedeller ödemek zorunda kalmıştır. Yalnızca Yol filmine ilişkin yaşadıkları bile bu coğrafyada bir motto haline gelen “hiçbir başarının cezasız kalmayacağı” sözünün somut ama bir o kadar da acı bir örneği olmuştur.

Şerif Gören için bir diğer sorun da sinemamız için Cannes’daki ilk ödül tanımlamasına giren Yol filminden dolayı olmuş, uzun bir süre bu filmin kime ait olduğu tartışmalar yaratmıştır. İşin içinde Yılmaz Güney’in olması bu tartışmaların nesnel ölçütler içinde yapılmasını büyük ölçüde etkilediği gibi Gören’nin hakkının verilmesini de uzun bir süre geciktirmiştir.

Bu konudaki rahatsızlığını bir söyleşinde “Ödülü Yılmaz Güney kaldırdı, filmi ben çektim.” diyerek ironik bir şekilde dile getirmiştir.

Gören, Yeşilçam’da yaşadıkları ve de kimi olaylara yakından tanıklıklarıyla sektörün adeta bir “kara kutu” suydu. Yakınlık duyduğu birçok kişiye özellikle keyifli zamanlarında sinemamızın bilinmezlikleri üzerine birçok şeyi anlatır gibi yapar, ancak en can alıcı yerlerini kendisine saklardı.

Kendisinin baş rolde olduğu, Yol filminin çekim öncesi tartışmalarıyla Yumurtalık’ta yaşanan olaylar da bunlardan biriydi. Herkes bir şeyler bildiğini sanırdı ama bu bilinen parçalar bir araya gelindiğinde gerçek resim ortaya çıkmaz, onu ya birilerine olan saygısından gizler ya da gerçeğin söylenebileceği bir zaman dilimini beklerdi. Çeşitli kişilerin kendisine ilişkin kitap yapma isteklerini geri çevirmesi de bu yüzdendi.

Filmlerinin ortak temalarından biri ve de en önde geleni ise “savaşım” sözcüğünün ifade ettiği her bir şeydi. Bu savaşım, kimi zaman emek, kimi zaman ihanet, kimi zaman da doğa ile olurdu. Her dönemin türküsünü dönemine tanıklık ederek bu savaşımın içinde dile getirdi.

Kimi zaman kırgın, fısıltılı, çoğu zaman ise yüksek perdeden bir sesle… Yönettiği çoğu filmlerde biraz kendisini, biraz içinde yaşanılan dönemleri, biraz da içinde yaşanılan coğrafyanın sansürün elverdiği ölçüde o sessiz ama bir o kadar da etkin olan çığlığını görebilirsiniz…

Mesleği gereği hep ışıklar içinde çalıştı… Dilerim ki hep ışıklar içinde kalır…