Sevda Şener'in ardından

Sıcak bir temmuz gününde Kocatepe'ye, Kocatepe Camisi'ne giden yokuşu bir kez daha tırmandık. Prof. Dr. Sevda Şener'i sonsuzluğa buradan uğurladık. Aynı bölümde olmasak da, aynı çatı altında, aynı fakültede uzun yıllar çalıştık onunla. Sanat Kurumu'nun seçici kurullarında birlikte görev yaptık. Sevda Hanım'ın görev aldığı seçici kurulların ayrı bir saygınlığı ve ağırlığı olduğunu yakından gördüm. Fakültedeki odasına Cüneyt Gökçer, Asuman Korat, Ejder Akışık, Gülgûn Kutlu, Kâzım Akşar, Ülker Köksal gibi önemli sanatçılar gelip giderlerdi. Bölümü yalnız bilim adamlarıyla değil, sanatçılarla güçlendirdi. Öğrencisi olmayı çok istedim, yönetmelikler uygundu aslında, ama bizim edebiyat bölümünü yönetenlerin kafaları uygun değildi, bu yüzden derslerini izleyemesem de, elimden geldiğince söyleşilerini kaçırmadım. Yalnız tiyatrocuların değil, edebiyatçıların da, hatta yaptığı işin sanat olduğuna inanan herkesin ondan öğreneceği çok şey vardı. Yazdığı kitaplar da öyleydi, tiyatrocular kadar edebiyatçıları da ilgilendiren kitaplar yazdı. "Tiyatro ve İnsan" okuduğum ilk kitaplarındandır. Bu kitabında tiyatroda insanı ele alsa da, ben okurken edebiyatta da insanı anlatmanın ne kadar önemli olduğunu, bir yazar olarak insanı nasıl anlatmamız gerektiğini öğrendim. "Tip" ve "karakter" arasındaki farkı da sanırım ilk kez onun kitaplarından öğrendim. Eğlendirirken güldürmenin, eğlendirirken duygulandırmanın, eğlendirirken öğretmenin ne demek olduğunu, nasıl olması gerektiğini onun söyleşilerinden ya da yapıtlarından öğrendim. Sanatta yüzyıllardır tartışılan bu zor dengenin nasıl kurulması gerektiğini belki de en iyi anlayan ve anlatan sanat kuramcılarından biriydi Sevda Şener. "Dünden Bugüne Tiyatro Düşüncesi" de beğenerek okuduğum, çok şey öğrendiğim kitaplarındandır. Antik Yunan'da dinsel törenlerde koro şarkıları arasına eklenen "diyalog" çekirdeğiyle başlayan tiyatronun, Ortaçağ'da dinle nasıl çatıştığını bu kitaptan öğrendim.

GERİCİLİĞE YENİK DÜŞMEDİ

Kocatepe Camisi'nde çok uzaklardan gelen tiyatro sanatçıları vardı, Genco Erkal tabutunun başından hiç ayrılmadı. Sevda Hanım, fakültede tören istememiş, tabutunun Türk bayrağına sarılmasını ve camideki töreni yeterli görmüş. DTCF yönetiminden kimseyi göremedim camide.Tiyatro Bölümü'nün DTCF'de çok zorlandığını, onu zaman zaman çok yorduklarını biliyorum. Sevda Hanım karşısındaki gerici güçlerden çekinmedi, yılmadı, gerçekten bugün tiyatro dünyasında çok saygınlığı olan bir bölüm yarattı. DTCF'de oruç tutmayana saldıran öğrenciler, oruç tutmayanı kınayan öğretim üyeleri görebilirsiniz. Tiyatro Bölümü, öteki bölümlere göre farklıdır: Sıhhiye'de bir Cebeci...

Bu bölümden çok önemli yazarlar, oyuncular, yönetmenler yetişti. TRT ve Devlet Tiyatroları gibi kurumlarda mezunları başarıyla görev yapıyorlar. DTCF'deki tasfiyeleri, Boratav'ların, Behice Boran'ların atıldığı günleri anlattığım Bir Başka Şehir (İmge Y. 2010) adlı romanımı yazdığım günlerde Sevda Hanım'ı da dinledim. Rektör Şevket Aziz Kansu'ya zorla istifa dilekçesi imzalatan güruh, onların ders yaptığı 147 numaralı dersliği de basmış. Sınıfta erkek öğrenci arıyorlar. Kızlar lazım değil onlara. Erkekleri zorla aralarına alıp kaba güçlerini büyütecekler. Sınıfın tek erkek öğrencisi ünlü tarih yazarı Mükerrem Kâmil Su'nun oğlu Sevda Hanım'ın yanında oturuyor. Çocuğu hemen tepesinden bastırıp sıranın altına saklamışlar. Gözü dönmüş o zorbalar da, burada erkek yok, diye gitmişler. Her şeyi çok tatlı anlatan öğretmenimizin bu anısını hiç unutmam.