Sevku’lceyş

Ceyş Arapça “ordu” demek. Sevku’lceyş de “ordunun idaresi” anlamına geliyor. Bu sözcük, Latin dillerindeki, kökeni eski Yunancada ordu (kumandanlık) anlamına gelen stratos ve yönetme anlamındaki ago’nun birleştirilmesiyle oluşturulan strateji kavramının karşılığı olarak Türkçeye de girmiş. Türk Dil Kurumu sözlüğünde strateji kavramının Türkçe karşılığı, “İzlem” ve “Bir ulusun veya uluslar topluluğunun, barış ve savaşta benimsenen politikalara destek vermek amacıyla politik, ekonomik, psikolojik ve askerî güçleri bir arada kullanma bilimi ve sanatı, sevkulceyş” olarak verilmiş. Bir de Şemsettin Sami’nin Kamus-i Türki’de yer verdiği “sevkülceyş-i âliye” kavramı var, Fransızca’daki “Archistratégie” sözcüğünün karşılığı olarak kullanılan. Bu da en üst ya da genel strateji anlamındadır. Askeri bir terim olan strateji, siyasetin başka araçlarla devamı olan savaşta kullanılan ve ulaşılacak hedefe varmak için düzenlenen plandır.

Bu açıklamalara dayanarak, stratejinin siyasetin ve devlet idaresinin temeli olduğu söylenebilir. Devlet yönetiminde bir genel strateji zorunludur ve buna uygun olarak ara dönemler için de alt stratejiler ve daha alt düzeyde de bu stratejiye göre taktikler geliştirilmesi ve uygulanması gerekir. Eğer hedefler ve hedefe varmak için izlenecek yol doğru belirlenmişse, başarıya ulaşılır. Kısaca eğer stratejiniz doğru ise belirlediğiniz hedefe varırsınız.

TÜRKİYE’NİN STRATEJİSİ NE?

Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti yönetiminin genel stratejisi nedir? Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Sözcüsü İbrahim Kalın’a bakılırsa Türkiye’nin stratejik hedefi AB üyeliğidir. Kalın, hatta “Biz bir tercih noktasında ikilemde kalmak istemiyoruz” diyor ve Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliği yönündeki açıklamaları “Esas mesajımız AB’ye” demeye getiriyor.

Kalın’ın daha önceki açıklamalarında da “NATO’ya kayıtsız şartsız bağlı olduklarını” ilan ettiğini hatırlatalım. (Der Spiegel, 6 Ekim 2021)

Yani, NATO üyeliğinin devamı ve AB’ye tam üyelik, mevcut Türkiye yönetiminin genel stratejisidir. İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği başvurusu sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan da benzer içerikte açıklamalar yapmıştı. Sonuçta, bu stratejinin sonucu olarak İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğini Türkiye veto etmedi. Oysa, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarları PKK ve FETÖ’ye destek veren İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğini veto etmeyi zorunlu kılıyordu. Ama genel strateji NATO üyeliği ve AB ile uyum olunca ulusal çıkarların gereği yapılamamış oldu.

ABD İLE İLİŞKİLERDE DURUM

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, “ABD ile ilişkilerimiz hiçbir zaman kolay olmadı ama sağlam bir temel üzerine inşa edilmiş durumda. Çeşitli alanlarda birlikte çalışırsak çok şey başarabiliriz.” diyor. Türkiye ve ABD arasındaki 3 sorunu ABD’nin PKK/PYD/YPG terör örgütüne desteği, FETÖ ve CAATSA yaptırımları olarak sıralayan Çavuşoğlu, “Bütün bu sorunlar bizim için milli güvenlik meselesi ve bir müttefik olarak ABD’nin ulusal güvenlik endişelerimize saygı duymasını bekliyoruz. Terörle mücadelede destek bekliyoruz.” diye devam ediyor. (AA, 25 Eylül 2022)

Çavuşoğlu aslında, Türkiye’nin ulusal güvenlik çıkarları ile ABD’nin uygulamaları arasındaki zıtlığı anlatıyor fakat genel stratejiye bağlı olarak “ABD ile müttefikliğin devamı” temelinde beklentilerini dile getiriyor. ABD’nin stratejisi açık, askeri kuşatma, ekonomik sıkıştırma ve iç yıkıcılığa verdiği destek ile Türkiye’ye “sizi boğacağız” diyor. Dışişleri Bakanımız ise, ABD’nin Türkiye’yi bölmeyi hedefleyen PKK’ya ve rejimi değiştirmeyi hedefleyen FETÖ’ye desteğini taktik bir mesele gibi ele alıyor.

DENGE POLİTİKASININ İFLASI

Hem Kalın hem de Çavuşoğlu her konuşmalarında, “Biz herkesle görüşüyoruz, bakın arabuluculuk yapıyoruz, büyük işler yapıyoruz” diye övünüyor. Oysa, Türkiye’nin Ukrayna’ya yönelik Rusya’nın müdahalesinden sonra oluşan yeni ortamda kazandığı bir şey yoktur. Tam tersine, son olarak Rusya’nın MİR kartları olayında görüldüğü gibi, her gün başka bir alandaki ABD baskısı ile karşılaştığı bir durum söz konusudur.

Bu yeni uluslararası ortamın en önemli özelliği şudur: Başta Rusya, Çin, İran gibi Asya ülkeleri olmak üzere gelişen dünya ve Atlantik arasındaki cepheleşmede tarafsız kalma şansı yoktur. Çünkü Türkiye de bu cepheleşmede gelişen dünyanın bir parçasıdır ve diğerleri gibi Atlantik’in hedefinde yer almaktadır. Tarafsızlık ya da denge adı altında izlenen siyasetler, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehditlerin daha fazla büyümesine neden olmaktadır.

Daha önce de vurgulamıştık, tekrar edelim: Türkiye için seçenekler, “ABD mi Rusya mı” değil, “Atlantikçilik mi, bağımsızlık mı” şeklindedir. Atlantik’in zincirinden kurtulan Türkiye, 21’inci yüzyılın öncü ülkelerinden biri olarak, kendisine yönelik tehditleri bertaraf edebilecek ve böylece ABD ve Batı dünyasıyla eşit ve normal ilişkiler kurabilecektir.