Seyit Rıza’dan önce Hamitli Rıza -(TAMAMI)

Çocukluğumuzda dinlediğimiz dedelerimizin kiminin eşkıyalık anıları, kiminin savaş anıları ağır basardı, benim her iki gruptan da dedelerim oldu. Bir Başka Şehir (İmge Y, 2010) adlı romanımda bu dedelerimden etkilendim, onlarla ilgili gözlemlerimden romanımda yararlandım. Topuz’un Necip diye bilinen dedem, bir süre Hamitli Rıza Bey’in yanında yer almış, eşkıyalık da yapmış, kurşuna dizilmekten son anda kurtulmuş. Onu 1975 yılında kaybettik, kendisini daha iyi dinlemediğim, konuşturmadığım için bugün çok hayıflanırım; özellikle emrinde çalıştığı Hamitli Rıza Bey’i onun ağzından dinlemeliydim. Necip dedem, çok güçlü, iri yarı biriydi, gücüyle yalnız insanlarla değil, hayvanlarla boy ölçüştüğünü anlatan öyküler dinlerdik, yiğitti, eli açıktı; ama acımasız bir yanı da vardı, onun bu acımasızlığından, bencilliğinden zaman zaman biz yakınları bile payımıza düşeni almıştık. Rıza Bey’in çetesinde yer almış beş yüz adamından biriydi Topuz’un Necip, böyle bir adamı yöneten Hamitli Rıza’nın nasıl bir bey olabileceğini dedeme bakarak az buçuk kestirebiliyordum.

Seyit Rıza tartışması bana Kuvay-ı Milliye’nin İç Anadolu’daki önemli isimlerinden Hamitli Rıza Bey’i anımsattı. Evet, niye Hamitli Rıza Bey’i tartışmıyoruz da, Seyit Rıza’yı tartışıyoruz? Kılıçdaroğlu, Tuncelili olduğu için mi? Öyleyse çok yanlış bu, CHP gibi bir partinin başına geçmiş bir lider, Türkiye’yi Tunceli’den ibaret görmemeli, Türkiye’nin sorunlarına, ülkenin bütününe çocukluk anılarıyla bakmamalı, çocukluk anılarından böylesine etkilenmek bir parti liderinden çok, bir yazara uygun düşer. Siz Seyit Rıza’yı tartışırken, bir başkası da karşınıza Hamitli Rıza’yı çıkarır. Bence Sayın Kılıçdaroğlu bunlarla vakit geçirmemeli. Adlarını andığımız, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında idam edilmiş bu iki Rıza’yı karşılaştırdığımızda, Hamitli Rıza Bey’in durumu bana daha çok dokunmuştur. Seyit Rıza’nın aşiret düzenini, feodal düzeni kabul etmeyen yeni devlete baş kaldırdığı çok açık, İngilizlerle işbirliği tartışmaları var; Hamitli Rıza Bey’in ise devlete, Cumhuriyet’e baş kaldırdığı yolunda sağlam belgeler yok elimizde, tam tersine Atatürk’ü Ankara’ya yerleşmesinde önemli rolü var. Kuvay-ı Milliye’yi bastırmak için İstanbul Hükümeti tarafından görevlendirilen Ankara Valisi Muhittin Bey’i Keskin-Elmadağ yolunda yakalayıp esir alan odur. Hapishane arkadaşı Şevket Süreyya Aydemir onu şöyle anlatır: “Aslında o bir köylüydü. İri, heybetli, kara bıyıklı ve iyi huylu bir adamdı. Padişahın Ankara valisini kendisinin dağa kaldırdığını, Atatürk’e Ankara yolunu açtığını ve onu Çankaya’ya kendisinin oturttuğunu söylerdi.” Hamitli Rıza Bey’in neyle suçlandığı şöyle özetlenebilir: İki adamı Keskin’in Kaleli köyünü basarak köylülerin altınını, bileziğini gasp etmişler. Köylüler bu işi Rıza Bey’in yaptırdığını ileri sürerek Ankara İstiklal Mahkemesine başvururlar. Benim yöre köylerinden dinlediklerime göre, Rıza Bey’in çetesinde yer almış adamlarının zorbalıklarıyla, çapulculuklarıyla ilgili söylentiler yalnız Kaleli köyünde olup bitenlerle sınırlı değildir, bu yapılanlardan Rıza Bey’in haberi yokmuş gibi görünse de, adamlarının onun bilgisi içinde hareket ettikleri söylenir. İşin içine ırz namus hikâyeleri de girer. Çiftliğinde Şıh Sait isyanına katılanlara katır sattığı iddiası da vardır köylülerin şikâyetleri içinde. Belli ki Ankara’ya çok yakın bir yerde, burnunun dibindeki Rıza Bey’in gücünden Mustafa Kemal o isyan günlerinde rahatsızlık duyar, hatta Rıza Bey’i huzuruna çağırarak çevresinde ne kadar adamı bulunduğunu kurnazca sorularla anlamaya çalışır. Rıza Bey Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanır, 1926 yılında idam edilir. Onun soyu olan Silsüpür aşiretinin buna rağmen CHP’ye bağlı kaldığı gene benim duyduklarım arasındadır. Şair bir adam olan babası Halil Bey oğlunun idamından duyduğu acıyı şu dizelerle anlatır: İnkılap’a hizmet aranmaz oldu/ Hakikat aranıp bulunmaz oldu/Kim vurduya gitti bilinmez oldu/Vatana bir Rıza aramak boşuna felek...El bilir değilim haini vatan/İstiklal uğrunda ilk adım atan/Şahit olsun kalem, zaptımı tutan/Yalan yafta taktın döşüme felek.

Tarihimizde mağduriyeti yalnız Kürtler arasında aramak şu günlerde yaşadığımız büyük bir yanlış. Cumhuriyet’ten önce de onlarca Türkmen beyi öldürüldü, idam edildi, bugün adlarını bile bilmiyoruz. Şu türkü, o acı günlerin öyküsünü anlatır: Duman almış şu görünen dağları/Zalim kırmış goncaları gülleri/İpe gitti obaların beyleri/Uyan Şahin Bey’im dön bak ardına/Hoyrat girdi aslanların yurduna.