Sezgin Tanrıkulu’nun sesi neden yükseldi?

12 Eylül’ün yıl dönümünde işte bunu konuşmalıyız. Sezgin Tanrıkulu’nun sesi 15 -16 Temmuz’da kısılmıştı. Şimdi nasıl ekranlardan bas bas bağırıyor!
Nereden geliyor bu cesaret.
Bütün Türkiye tartışıyor.
CHP üst organı MYK toplanıyor.
Gündeme almıyor.
Ne o? Duymadı mı? Yoksa…
Gücü mü yetmiyor!
Ya da toptan hepsi zaten aynı fikirde mi?
Tanrıkulu, CHP Parti Meclisi üyesi.
CHP’nin uzun bir süredir gözbebeklerinden biri.
Herkes gider, o değişmez. Dokunulmaz.
Geçti baş köşeye oturdu.
Nedir özelliği? Üst düzey temsilci.
“Kimin” diye sormayın!Kürt vatandaşlarımın olmadığı çok açı. Olsa bilirdi bugün ne söyleyeceğini. Gider Türkiye’mizin birçok kentinde nöbet tutan, evlatlarını “ABD uşağı” olmasını istemeyen anaların yanında dikilirdi.
Selam bile vermedi.
İkide bir Meclis kürsüsüne çıkıp PKK sözcüsü milletvekilleri söylüyorlar ya “bizim sayemizde oturuyorsunuz orada”… belli ki onun kira ücreti. Aslında o kadıncağız da aracı. Esas onu söyleten topluyor haracı. Eline dağda kim silahı veriyorsa, kimin kara gücüyse o söyletiyor.
Ne zamandır onların da sesi kısılmıştı. Elden ayaktan düştüler.

YÜKSELEN MİLLİYETÇİLİĞE YANITMIŞ CHP

yöneticilerinin bir bölümü, “yükselen milliyetçiliğe karşı” bir yanıt olarak görüyormuş. CHP’nin yenilenmesi tartışmalarıyla bağlantısına dikkat çekerek “Türkiye’de demokrasi, özgürlük ve barışı sonuna kadar savunmamız lazım” diyorlarmış. Bir bölümü de “üslupta” hata buluyor, “MYK üyeleri bilgilendirilebilirdi” diyormuş. Artık ne demekse “ılımlı Kemalist” olacaklarmış. Neyse ki hemen merakımızı müthiş bir formülle gideriyorlar: “Kemalist seçmene” sahip çıkıp “helalleşme” siyasetlerini de sürdüreceklermiş. “Ilımlı” yani.
Seçmen “Kemalisti”, yani. Hepten beter!
CHP’deki hiç kimse zaten Tanrıkulu’nun bir ceza alabileceğini düşünmüyor.
Kılıçdaroğlu gidecek iş bitecek, diye aylardır süren tartışmaların ne kadar boş olduğunun bir kez daha kanıtını böylece görmüş olduk. Tanrıkulu da gitse iş bitmez, diyelim. Bir nokta daha koyalım. Hadi gelin, Yahya Kemal Beyatlı’yla koyalım o noktayı Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç! Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle

12 EYLÜL’ÜN EFENDİLERİNE DAYI DİYENLER SORUMLU

Türkiye yanıyor, diyoruz. Çetin görevler bizi bekliyor. Onun için önümüze bakıyoruz. Çözüm belli de yoldaki bu engelleri nasıl kaldıracağız. Farkında değil misiniz, bunların, adlarını koyalım FETÖ’nün de PKK’nın da sesi kısılmıştı. Nedir özelliği 15-16 Temmuz’un? Bölücü ve yobaz terörün üzerine gidildi. Kim vardı arkasında? 12 Eylül’ü yaptıran güç!12 Eylül’ün hedefinde ne vardı? Biz vardık. Türkiye’nin bağımsızlığından, birliğinden, bütünlüğünden yana olanlar, yobaz teröre, domuz bağlarına karşı göğsünü siper edenler. Emperyalizmin yoz ve bağnaz kültürünü Türk toplumuna dayatanlara karşı duranlar. Bir çoğumuz ya cezaevlerindeydik, en ağır koşullarda; ya da kapılarında. Çocuklarımız anasız-babasız büyüdüler. O zaman işte bütün bir milletin sesi kısıldı. 12 Eylül’ü yapan “ABD’nin çocukları”, Silahlı Kuvvetlerimizi Türk milletinden, Türkümüzü Kürdümüzü birbirinden koparmaya çalıştılar.

ONLAR BİZİM CELLADIMIZ

Yine bu halkın evlatları direndi.
Açılım dediler.
Yeni Dünya Düzeni, küreselleşme dediler olmadı.
Ardında hem toplumsal hem de ekonomik ağır hasarlar bıraktı.
Ergenekon süreci. Silivri duvarlarını yıktık
. 15-16 Temmuz! O aynı zamanda 12 Mart’la, 12 Eylül’le hesaplaşmadır.
Biz başardık. ABD yenildi. NATO’culuk yenildi.
Ne zaman bu milletin sesi kısılsa, üretici güçlerin gücü ellerinden alınsa onların sesi yükseliyor.
Çünkü onların dayıları emperyalizm.
Bugün nasıl öyle bir cesaret buluyorlar, açık değil mi!
Teröre terör diyemeyen Anayasa Mahkemesi bu yükselen sesten hiç mi sorumluluk duymuyor!
Bütün siyasi partiler bir sarsıntı geçiriyor. Saflar yeniden karılıyor. Netleşmek zorundalar. Kiminin başı fena belada. Devrimsiz kurtulmaz.
Peki,12 Eylül efendilerinin ekonomi siyasetleriyle nasıl kurtaracaksınız bu memleketi.
ABD kapılarında, Ukrayna’daki tiyatro sahnesinde stratejik rol çalarak olabilir mi?
Onlar bizim celladımız!
Bugünün sorumluları. Ellerinde sanayicimizin, çiftçilerimizin, KOBİ’lerimizin kanı var. Sınırda FETÖ’cüler kaçarken yakalanırdı. Şimdi girerken yakalanıyorlar. Açık küstahlıklar başladı. Ara ara tek yön dönüş biletleri alacak kadar umutlanıyorlar. PKK, kolları kanatları kırılırken yeniden oradan buradan terörist kafalarını uzatmaya çalışıyor. Meclis kürsülerinden ses veriyorlar. Neden diye hiç sormaz mısınız! Dayılarına, siz de dayı derseniz olacağı bu! Kabarırlar.

ABD’NİN İŞİ ÇOK ZOR

New York Times yazarı Ross Douthat, ABD Başkanı Biden’ın neden bu kadar seçmeni kaybettiğini ele almış. Bize sorsa iki cümlede özetlerdik. Yine de okuduk. Biden ilk geldiğinde hiçbir sorun yoktu diyor. Hatta yaşı filan bile bir tepkiye yol açmadı. Ne zaman ki ABD, Afganistan’dan çekildi… işte o zaman başladı. Bir kırılma noktasıydı. Tam da gerçekten doğru tarih. ABD emperyalizminin güç kaybetmesiyle Başkanı da elbette kendi ülkesinde bile gözden düşüyor. Ekonomik veriler, daha öncesine göre biraz daha iyi olsa da enflasyon ve yükselen fiyatlar artan ücretlere rağmen özellikle geniş halk kitlelerini çok etkiliyor. Ukrayna’da ateşkesten başka seçenek yok diyor, yazar. E, bu da doğru saptama. Ama iktidar için ele alınması en zor sorun Kovid-19 ile daha da kötüleşen, özellikle de genç Amerikalıların içinde bulunduğu özel depresyon ve genel karamsarlık. İşte bu kolay çözülecek bir sorun değil. ABD’yi esas toplumsal olarak büyük sorunlar bekliyor. Belki de hayırlı olur.

TENİSTE ÇOK KUTUPLULUK

Tenis ABD’nin tekelindeki bir spordur. Hatta o kadar ki bir zamanlar benim öğrencilik yıllarımda devrimciler arasında anti-emperyalizm çerçevesinde biraz da dışlanırdı. Amerikancılık gibi algılanırdı. Oysa tenis yüzme gibidir. Bütün vücudu çalıştıran özel bir spordur. Şu sıralar maddi bakımdan zorda. Suudi Arabistan futbol, golf ve dövüş sporlarından sonra tenise de destek verecekmiş. Maria Sharapova gibi birçok yıldız sporcu sıcak bakıyor.

Klasik ABD efendiliği kapsamında, bir sporcudan haber alamıyoruz filan gibi bahanelerle Çin’i dışlamaya kalkışmaları da bir işe yaramadı.

Hatta hepsi bir yana ayrı bir tenis ligi kurulması bile gündemde. Düşmeye gör ABD’nin doları derken elden tenisi bile gidecek anlaşılan.