Sıcak paracılar geri dönüşü başarabilecekler mi?

Yazımın başlığı bugünlerde en çok konuşulan konulardan biri. Cumhurbaşkanımız, çok önceki yıllardan bu yana hem “faize” hem de yüksek faize karşı olduğunu söyler durur. Yüksek faiz nedeniyle bir Merkez Bankası Başkanı, geleneklerin ötesinde süresinden önce görevinden alındı. En son 2020 Kasım ayında bu kez onun yerine gelen Merkez Bankası Başkanı başka bazı açıklanmayan nedenlerle görevinden alındı.

Perşembe günü 2021 yılı 1. Enflasyon Raporu toplantısını yapan Naci Ağbal sivil toplum örgütlerine teşekkür üstüne teşekkür etti. TOBB, TESK, TÜSİAD ve MÜSİAD 26 Ocak günü yaptıkları basın açıklamasında “fiyat istikrarının” ne kadar önemli olduğu konusunda uzun uzadıya açıklamalarda bulunup, Merkez Bankası'nın görevinin önemi üzerinde durdular. “Fiyat istikrarının sağlanmasıyla Türkiye’de yatırım ortamı iyileşecek, öngörülebilirlik artacak, böylece katma değeri yüksek yeni teknoloji yatırımlarını ülkemize çekmek mümkün olacaktır” dediler.

KRİZLERİ ÖNLEMENİN YOLU

Türkiye yıllardan bu yana tam her şey düzeldi dediğimiz anda yeni bir krizle karşılaşarak her şeyin tekrar baştan başlaması gibi temel bir sorun ile karşı karşıyadır.

Bu krizler zaman zaman siyasi, zaman zaman da ekonomik nedenlerle başlar. Anayasa kitabı, Rahip, S-400, cari açığın GSYH’nın yüzde belli bir oranını aşması, işsizliğin tekrar yükselmesi vs. irili ufaklı krizlerin ortaya çıkmasının yüklendiği sorunlardır.

Bu krizleri önlemenin yolu nedir diye sorulduğunda ise yanıt olarak yapısal sorunların çözülmesi ve fiyat istikrarı yanıtları verilmektedir.

Yapısal sorunların ne olduğunu biliyoruz; hukuki düzenlemeler adı altında, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, PKK ve FETÖ terör örgütlerinden tutuklu bulunanların serbest bırakılmaları. Ayrıca Türkiye’nin S-400’leri çöpe atıp, Kıbrıs üzerinde tüm garantörlük haklarında vazgeçmesi, Türk Ordusunun Kıbrıs’tan çekilmesi, Kuzey Suriye’de elinde bulundurduğu alanlardan YPG/PKK lehine geri çekilmesi, Doğu Akdeniz’de talep ettiği alanlardan geri çekilmesidir.

STK'LARIN MESAJININ ANLAMI

Fiyat istikrarının ise enflasyonun düşürülmesi konusu olduğunu biliyoruz. Nedense de bu enflasyon düşmesi bir türü başarılamaz. Daha önceki bir yazımda da belirtmiştim. Koca Merkez Bankası her ay PPK ve üç ayda bir enflasyon toplantısı başlığı altında enflasyonu düşürememekten dolayı herkes tarafından suçlanıp, ezilir.

Sayın Ağbal, sürekli hedeflerinin 2023 yılı sonunda yüzde 5 enflasyon olduğunu, açıklama yapan sivil toplum kuruluşlarına müteşekkir olduğunu defalarca tekrarladı. Yukarı yönlü enflasyon için yurt içi ve ağırlıklı olarak yurt dışı etkenlerin olduğunu söyledi. Petrol ve gıda fiyatlarının bu yükselişte önemli rol oynayacağını tekrarladı.

Toplantının soru cevap kısmında bir gazeteci; TOBB, TESK, TÜSİAD ve MÜSİAD’ı kastederek, bunlar bugün fiyat istikrarı dediler ama biz bunları çeyrek asırdır tanırız, yüksek faizden de şikâyet ederler. Şartlar onları farklı anlarda farklı şekillerde beyanlarda bulunmaya teşvik eder. O da bunların fonksiyonları gereğidir diyerek bir şekilde uyardı. Bunlara gereğinden fazla sevinip, seni desteklediklerini zannetme, zamanı gelince bu faizler yüzünden başını ağrıtacaklar demek istedi.

CUMHURBAŞKANI'NIN SÖYLEMİ

Peki, Cumhurbaşkanı yüksek faize karşı iken, ekonomik büyümenin ve istihdamın kilit sayılacak en önemli uygulaması kuşkusuz yatırımların bir an önce çoğaltılması iken Merkez Bankası Başkanı faizlerin düşürülmesinin kısa vadede mümkün olmadığını söylemesi, bunun üstüne de fiyat istikrarının bu işlerin olmazsa olmazı olduğunu söylemesinin nedenleri ne olabilir. Ben Cumhurbaşkanlığı makamının ekonominin detayları ve incelikleri konusunda çok derinlemesine bilgi sahibi olmamasını doğal karşılıyorum. Ama ticareti bilmesi ve yüksek faizin ticarette sorun doğurduğunu bildiğini tahmin ediyorum.

Merkez Bankası tarafından hazırlanan Ocak 2020 Enflasyon Raporunun içinde ilginç bilgiler de vardı. Örneğin; 2018, 2019 ve 2020 yıllarında enflasyona en fazla etki eden faktörler sıralanıyordu.

Tabloya bakarsanız 2018 ve 2020 yıllarında enflasyona en fazla katkı yapan etken döviz kuru. 2019’da ise diğer ve verginin ardından üçüncü sırada döviz kuru yer almış. 2020 enflasyon oranı yüzde 14,6. Döviz kurunun enflasyona etkisi ise yüzde 6,2 yani döviz kuru artmasa imiş enflasyon oranı aritmetik hesapla 14,6 – 6,2 = yüzde 8,4 olacakmış. Ben şunu da eklemek isterim zaten döviz kuru sorununu halledebilsek, enflasyon dert olmaktan çıkar. Daha da düşük oranlarda gerçekleşir.

EN ÖNEMLİ SORUN İŞSİZLİK

Burada çok açık bir ifade ile söylemeliyim ki, Türkiye’nin olmazsa olmaz çözmesi gereken ilk ekonomik sorunu İŞSİZLİKTİR. Enflasyon aslında çok gerilerde bir sorundur. Ama tartışıyoruz. Yoksa şunu söyleyeyim, perşembe gününden beri Türkiye’de tüm ekonomi yazar ve çizerleri enflasyon aşağı, enflasyon yukarı diye tartışıp konuşuyor. Türkiye Varlık Fonu çarşamba günü Meclis Bütçe Komisyonunda sunum yaptı. Yapılması gereken çok ciddi yatırımları anlattılar. Onlardan bahseden yok. Sadece IMF, haddi olmadığı halde, oraya da sonunda el atıp Türkiye Varlık Fonu hakkında şu eleştiriyi yaptı: “Bütçe dışı ve diğer merkezi olmayan hükümet kurum ve kuruluşlarının kapsamı ve rolü, azami şeffaflık ve güçlü bir yönetişim çerçevesi ile dikkatle tanımlanmalı ve izlenmelidir. Bu bağlamda; Türkiye Varlık Fonu'nun yönetim yapısı da olası çıkar çatışmalarını sınırlandırmak için iyileştirilebilir.”

13.8 MİLYAR DOLAR SICAK PARA

Enflasyon raporundaki bir diğer ilginç veri de, 2020 Kasım ayı başından bu yana Türkiye’ye giren yabancı sermaye idi. Yabancı sermaye isimlendirmesi çok sempatik oluyor. Eğer “sıcak para “dersek daha anlamlı oluyor. Merkez bankası başkanının açıklamasında ki tarihe de dikkat edin. 2020 yılı Kasım ayı başı. Kasım ayı başında ne olduğunu hatırlayalım. Merkez Bankası başkanı Murat Uysal görevden alındı, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak aniden istifa etti. Ekonomi yönetiminin başına yeni yönetim geldi.

Şimdi açıklamayı görelim. Raporun 14. sayfasındaki açıklamayı olduğu gibi aşağıya aktardım.

“Portföy girişleri Kasım ayı başından itibaren tahvil piyasalarında 3,1 milyar ABD doları, hisse senedi piyasalarında 1,8 milyar ABD doları olmak üzere toplam 4,9 milyar ABD dolarına ulaşmıştır. Bunun yanı sıra, giriş ve çıkışların daha çabuk ve düşük maliyetle yön değiştirebildiği TL karşılığı yabancı para swap işlemleri bakiyesi Kasım ayı başında net 7,3 milyar ABD dolarından ocak ayının üçüncü haftası itibarıyla 21,1 milyar ABD doları seviyesine yükselmiştir. Böylelikle swap kanalından Türkiye’ye 13,8 milyar ABD doları tutarında net sermaye girişi gerçekleşmiştir.”

Açıklamada ne diyor. Kasım ayı başı, yani atandıkları tarihi veriyor. Toplamda 13,8 swaplardan ve 4,9 tahvil ve hisse senedi piyasalarına olmak üzere toplam 18,7 milyar dolar sıcak para Türkiye’ye girmiş.

Ben her zaman bu övünmelerden ve kullanılan dilden nem kaparım. Bakın bir önceki Merkez Bankası başkanı Murat Uysal Nisan 2020 ayında yapılan enflasyon toplantısında ne diyor: “Yabancı portföy çıkışları olduğunu, bunun aslında bizim açımızdan satış baskısının bir miktar azaltıcı etkisi olduğunu tekrar hatırlatmak gerekir. Yabancıların tekrar girmesini isteriz, ancak geldiğimiz nokta itibariyle kırılganlığı azaltıcı bir unsur olarak değerlendirilmesi gerekir.”

Bir önceki Merkez Bankası Başkanı, sıcak para giderse gitsin diyor. Gitsin derken bilinçsiz, ne yaptığını bilmeyen açıklama yapmasını bekleyebilir misiniz? Ayrıca Sayın Berat Albayrak’da buna benzer birçok açıklama yapmıştı.

Bir önceki Merkez Bankası Başkanımız dövize gereksinim olacağını, sıcak para çıkışlarının eninde sonunda zaten cari denge sorunu olan ülkemizde sorun yaratacağını bilmiyor mu idi.

AMERİKANCI LİBERALLER Mİ VAR?

Perşembe günü Türkiye’de sıcak para üzerinden nemalanmaya alışmış. Ekranlara çıkıp, aman faizleri düşürmeyelim, sıcak paracıları üzmeyelim, Selahattin Demirtaş’ı salıverelim, S-400’leri çöpe atalım diyenler çok mutlu oldu.

İki ayda giren 18,4 milyar dolar sıcak para; CAATSA yaptırımları, belki Avrupa Birliği yaptırımları söz konusu olursa, Türkiye’den iki gün

içinde kaçıp, 2023 yılında yüzde 5 yapacağınızı tekerleme gibi sayıkladığınız enflasyonunuzu hiper enflasyon olarak size döndürmez mi?

Ekonomi bürokrasisi içinde hala Amerikancı liberaller var gibi geliyor. FETÖ’cü adı altında bir kısmı ayıklanmış olabilir. TSK’nın içinden bile hala uyuyan hücreler çıkıyor.

Bizim ekonomi bürokrasimizin neo liberal ABD saldırılarına karşı, ideolojik olarak yeterince teçhizatlı olmadığını düşünüyorum.

Ben yeni ekonomi bürokrasisinin uygulmalarının hükümetin gözünden kaçtığını zannetmiyorum. Soru soran bir gazetecinin uyarıları da çok dikkat çekici idi.

Türkiye; kontrollü kambiyo rejimi uygulamalarına dönmelidir. Üretim devrimi programı ve onun kalkanı Milli Direnme Ekonomisi politikalarını uygulamalıdır.