Şiddeti bitmeyen şehir!

Siz dünyada başkası için işini bırakan kaç kişi tanırsınız? Çok az değil mi? Sorumun kapsamını biraz daha daraltayım: 

Başkası için işini bırakan kaç yazar var? 

Peki; sizi savunmak için herhangi bir dostunuz işini kaybetmeyi göze aldı mı? 

Ben bu soruların hepsine “Evet” yanıtını veriyorum. 

Çünkü ben iktidarın talimatıyla Vatan’dan kovulduğum zaman benim yüzümden 12 yıldır yazdığı gazetesinden ayrılan biri vardı: 

Sevgili ağabeyim, Zülfü Livaneli! 

Tanıdığım en üretken yazar ve besteci... 

Türkiye’deki gerçek hümanistlerden biri... 

Görüşleriyle zaman zaman ters düşseniz de fikir namusunu asla zedeletmeyen bir dik başak... 

*** 

Zülfü Ağabey sisteme olan öfkesinden gazete yazılarını bıraksa da üretmeye devam ediyor. Son eseri, yine nefis bir roman: 

Konstantiniyye Oteli! 

Bilirsiniz; bu sütunlarda söz ederken en çok zorlandığım kitap türü, romandır. Çünkü bir romanı anlatırken ya da eleştirirken, okumayan insanları etkilememeye de özen göstermek zorundasınız. Yani, gittiği filmi baştan sona anlatan ve tüm heyecanını kaçıran tipler vardır ya; işte onların durumuna düşmemek gerekir. Bu yüzden sadece romanlardan söz ederken arka kapak yazılarından yararlanırım. 

Konstantiniyye Oteli’nin arka kapağında yazılanlar şöyle: 

*** 

“2014 yılı Aralık ayının son günleri... Yedi yıldızlı Konstantiniyye Oteli’nin açılış günü ve erken bir yılbaşı kutlaması... 

İstanbul’un seçkin, kalburüstü simaları, Sultanahmet’teki eski Bizans sarayının kalıntıları üzerine yapılan otelde bir araya geliyorlar. Aralarında kimler yok ki? Politikacılar, belediye başkanları, Amerikan büyükelçisi, Fener Rum patriği, ünlü gazeteciler, gazete patronları, televizyon ‘yıldızlar’ı, eski ve yeni zenginler, büyük işadamları... 

İstanbul’un yüzlerce yıldır yeraltında yatan ölüleri de davete çağrılmadıkları halde arzı endam etmekte sakınca görmeyip bu cümbüşe dahil oluyorlar. 

Ve elbette, bir otelin olmazsa olmaz çalışanları, garsonları, komileri, güvenlik görevlileri... 

Velhasıl Konstantiniyye Oteli, aslında binlerce yıllık koskoca bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Değişen, dönüşen ama barındırdığı şiddet, nedense aynı kalan bir şehir...” 

*** 

Okuduğunuzda çok şaşıracaksınız; bu kitapta gerçekten de asla tahmin edemeyeceğiniz karakterler var. Hem tarih öncesinden, hem de bugünden... 

Hatta söylemesi ayıp olacak ama... Gezi’de yaşadığım ilginç bir olayla, ben bile varım! 

Bu cümleden de anlayacağınız gibi Gezi var, IŞİD var, “zalim” var, “mazlum” var, ailesini balkondan atan adam var, bugünkü Türkiye var! 

Sadece bugünkü Türkiye mi?  

Çocukluğunda fahişe olan İmparatoriçe Theodora da var... 

Yani nüfusları bugün İstanbul’un üstünde yaşayanlardan daha fazla olan İstanbul’un ölüleri de var! 

İstanbul’un ruhunu bu kadar serseri, bu kadar asi ve bu kadar özgür kılan yaşanmışlıklar var! 

*** 

Zülfü Livaneli, bu roman için “Yazarken en çok zorlandığım roman oldu” diyor... 

Diğer romanlarına haksızlık etmek gibi olacak ama bu roman benim okurken en çok zevk aldığım, öğrendiğim, aydınlandığımı hissettiğim Zülfü Livaneli romanı oldu. 

Okuyun bakalım, siz neler hissedeceksiniz? 

KONSTANTİNİYYE OTELİ 

Türü: Roman Yazan: Zülfü Livaneli Yayınevi: Doğan Egmont Yayıncılık Baskı tarihi: 2015, Mayıs Sayfa sayısı: 476 Fiyatı: 25 lira 

*** 

ŞEYH SAİD’İN GERÇEK YÜZÜ 

Rahmetli Metin Toker, ‘Şeyh Said ve İsyanı’nı 1968 yılında yazdı. 

Sonra yeni bir önsözle 1994’te yeniden yayınladı. 

Çünkü o dönemde PKK terörü ülkeyi yakıp kavuruyordu. 

Bu kitap şimdi de “ka kitap” tarafından basıldı. 

Çünkü bugün, Şeyh Said ve çetesi, yine Kürt ayrılıkçılar ve Kürt İslamcılar tarafından kahraman ilan ediliyor. 

*** 

Metin Toker, kitabın ilk baskısında, koyu bağnazlığın, gericiliğin ve bölücülüğün Şeyh Said’in elinde bayrak olduğunu, ne yazık ki bu bayrağın bu ülkede her an için yeniden yükselme olanağı bulunduğunu yazmış... 

Aradan geçen yıllar, Toker’i haklı çıkarıyor. 

Gericilik ve bölücülük; bugün hâlâ prim yapıyor. 

Peki; bugün yeniden kahramanlaştırılmaya çalışılan Şeyh Said, nasıl bir adam? 

Mahkemede yargıçla arasında geçen konuşma, bunun ipucunu veriyor: 

“Mürsel Paşa sordu: 

‘Din kalktı diyorsun. Namazını kılmıyor muydun? Camilerde ezan okunmuyor muydu?’ 

Şeyh Said, ibadetine kimsenin karışmadığını itiraf etti. Evet, namazını her isteyen kılabiliyordu ve camilerde ezan okunuyordu. 

Başını öne eğdi. Bir süre öyle kaldı. Sonra, kendi kendine mırıldandı: 

‘Fena yaptık. Bundan sonra iyi olur inşallah!’ 

*** 

Metin Toker’in bölgeyi adım adım gezerek ve binlerce belgeyi inceleyerek kaleme aldığı bu kitap, ülkemizin kronik sorunlarından “gericiliği” gözler önüne seriyor. 

Bana göre, her aydının kitaplığında bulunmalı... 

ŞEYH SAİD VE İSYANI 

Türü: Araştırma, inceleme 

Yazan: Metin Toker  

Yayınevi: ka kitap 

Baskı tarihi: 2015, Mayıs 

Sayfa sayısı: 144 

Fiyatı: 15 lira