Şiirin Doğuşu

Şairin işi, şeylerden şiir çıkarmak değil, şeylerin içindeki şiiri ortaya çıkarmaktır. Şair, örneğin bir “elma” şiiri yazacaksa bu, öncelikle o elmanın içinde şiirin mevcut olması ve şairin bunu algılamasıyla olanaklıdır. Elmanın içinde yoğunlaşmış şiiri ortaya çıkarmakla özgün, benzersiz bir “elma” şiiri yaratan şair, aynı zamanda yaratısının içinde erir.

Resim sanatından örnek vermek gerekirse, bir elmanın resmini, fotoğraf çeker gibi tuvale aktarmakla sanat yapıtına ulaşılmaz. Mesele elmayı dış biçiminin ötesinde, içindeki şiirle, varlığındaki kendine özgü yaşantısıyla yeniden yaratmaktır. Şiir sanatında da durum aynıdır. Şair şeylerin öznel varlığını ortaya koyarken aynı zamanda evrensel gerçekliklerini de ortaya koymuş olur.

İçinde yaşadığımız maddi gerçeklerin, algı dünyamıza işleyen soyut ya da somut bütün varlıkların,

olgular, olaylar, eylemler, toplumsal etki gücüne erişen düşünsel ya da duygusal bütün varlıkların içindeki şiiri bulup ortaya çıkarmak şairin işidir. Şair, bir şeyin içindeki şiirin varlığını sezdiği anda işe koyulur. Sonsuz içtenlik gerektiren bu tutum aynı zamanda şairi yanılgılardan, kuruluktan, söylevcilikten kurtarır.

Son yıllarda emperyalizm Ermeniler ile Türkler arasında düşmanlığı körüklemek ve esas olarak Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak amacıyla “Ermeni soykırımı yalanını” ortaya sürdü. Atlantik sistemine bağlı ülkelerin bu yönde aldığı siyasi kararlar, uyguladığı cezalar ülkemizde Talat Paşa Komitesi kayasına tosladı ve parçalandı... Arka arkaya zaferler yaşadık.

Bu zaferler Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’in ısrarlı, cesur ve bilgece verdiği hukuk mücadelesinde simgelendi. Bunlardan 27 Ocak 2015 günü gerçekleşen Strazburg savunması, tarihsel önemi, insani içeriği, taşıdığı şiirsel özüyle dizelere yansıdı. Şiiri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) zaferinin 2. yıldönümünde değerli okurlarıma bir kez daha sunuyorum.

STRAZBURG SENFONİSİ

Bir özgürlük senfonisi bu, başsız ve sonsuz,
Çalıyor durmadan, çalıyor insanlığın ilk hayaliyle.
Doğu’nun ve Batı’nın ortak zaferleri adına,
Çalıyor inadına yeni Ortaçağ kuvvetlerinin.

Avrupa kıta orkestrası çalıyor kış güneşiyle,
Çalıyor ela, çalıyor kara, çalıyor yeşil meneviş,
Hatırlatıyor yüzyılların gümüşlü sevincini.
Çalıyor isyan senfonisi Galileo’nun neşesiyle,
Işıklar zülüf gibi üzüm şehrinin alnına dökülmüş.

Doğanın on bin yıllık hasretiyle yaratılmış,
Kanalları, evleri, yollarıyla emeğin piyanosu,
Çalıyor dağlar ile taşlar ile gökte uçan kuşlar ile:
Kaçaznuni tüzesi, Kemal tarihi, Doğu bestesi.

Köprülerde obua kemerler, taş kulelerin uluması,
Renkli dik pencereli çatıların kararlılığıyla,
Çekip alıyor kılıcı kardeşlerin arasına yatırılmış.
Başlıyor yeryüzü sofrasında birlik oratoryosu:
Ermeni meyi, Türk bağlaması, Rum buzukisi...

Davullarıyla, kemanların titreşen telleriyle,
Usta parmakları altın yürekli insanıyla barışın,
Heykellerin esriyen bedenleriyle çalıyor,
Vuruyor durmadan atkestanelerinin zilleri...

Vauban’ın aynasında saçlarını örüyor kızlar,
Taş kesme pencereden duyuluyor sevda mızıkası.
Kuleler korosu ayaklanma şarkısına katılıyor,
Yakılanın gözlerinde yüzüyor açılmış nilüfer:
Çalıyor Strazburg Senfonisi Lucifer’in ölümüne.

El bağlamış günah çıkarıyor Notre Dame,
1230 km Ren nehri kollarını salmış ant içiyor:
Nasıl yürüdüyse can suyu Rodin’in mermerinde,
Öyle kuracak yeni hayatı da gerçeğin huyu.