Şike olayının perde arkası-(TAMAMI)
Halil Özer iyi yetişmiş ve kulislerden haberi olan, akıllı, duruma göre davranmasını da bilen bir spor yazarıdır. Şu anda yazılarından anladığım kadarıyla Avrupa Futbol Şampiyonası’nı takip ediyor. Ve de orada bu kez UEFA’nın kulislerine çok yakın bir şekilde yazılar yazıyor. Yazılarının doğru olduğuna inandığım kadar, yazamadığı ama satır aralarında anlatmak istediği şeyleri de hemen anlıyorsunuz. Dünkü yazısının satır aralarını ben dolduracağım ve göreceksiniz, şike olayında baştan beri yazıp, söyleyip anlatmaya çalıştığım şeyleri bire bir bulacaksınız.
“Cornu, Sion sürecini iyi yönetemediği için görevinden alındığı genel kanı. Onun yerine Fenerbahçe kararını yazan müfettiş İtalya’da sorgulama yapıyor. Dosyanın açık olmasına bakmayın. Olay tahkimden dönmez, çünkü tahkimde öyle bir dosya yok.”
(Yani boşuna hep yaptığınız gibi Fenerbahçe tahkimde ceza alacak diye domestik medyayı karıştırıp durmayın. Cornu efendi oradaki Türkiye’yi temsil edenlerin kulüpçülük tuzağına düştüğü için görevden alındı.)
“Varşova’da UEFA Tahkim Kurulu üyesi Levent Bıçakçı ile karşılaştım. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligine katılacaktır, ceza yeterli görülmüş. Yoksa devamı gelirdi. Sayın Şenes Erzik’in bu işte büyük rolü var dedi. İlhan Helvacı da UEFA müfettişleri arasında ama işini ciddiye almadığı için yakında görevden alınacak.”
(İşte zurnanın zırt dediği yer burası. Halil Kardeşim kusura bakmasın, ben Levent Bıçakçı’nın söylediklerini şöyle tercüme ediyorum. Şenes Erzik çok tecrübeli, hayli zorlandı ama sonunda oyunu bozdu. Ben, İlhan Helvacı ve Lütfü Arıboğan Fenerbahçe ve Türk futbolunun başına ancak bu kadar çorap örebildik. İlhan Helvacı işini bitirdiği için gerisine aldırmıyor. Lütfü Arıboğan da mükafat olarak Galatasaray’daki üst düzey görevlere getirildi.)
Halil Özer Türk futbolu adına inanılmaz yüz karası olan bir olayı ışığa çıkardı. Elbette ki, iş ilişkileri, diyalogları dolayısıyla eklediklerime itiraz edebilir. Ama bu sonucu değiştirir mi? Durum tespiti yaparsanız büyük fotoğrafı aynen göreceksiniz.
Aziz Yıldırım’a helal olsun
“Türk gibi cesur, Türk gibi kuvvetli, Türk gibi çalışkan“ sözlerini artık iyice toprağa gömdük. Daha doğrusu Türkiye’de olan yanlışlıkları doğrunun yanında değil de, kuvvetlinin yanında olarak değerlendirmemiz bakın işleri nerelere getirdi. Sonra haksızlık başınıza geldiğinde neden ağlıyorsunuz? Neyse ki, buna karşı bir Aziz Yıldırım çıktı. Yüreği, gücü ve delişmenliği ile gerçekleri herkesin yüzüne tokat gibi çarptı.
Dün gazetelerde okudunuz, televizyonlardan izlediniz. Ben Salı günü o konuşmaların yapıldığı duruşmayı izledim. Demek ki Aziz Yıldırım boşuna olunmuyor. Asıl can alıcı iki cümlesi var ki, pek yerine oturtulmamış. “Hakim bey, bu ülkede 50 milyon için adam öldürüp içeride yatanlar var. Ben bir yıldır suçsuz yere yatıyorum. İnsanlar içeriye girip, birer azılı suçlu olarak dışarı çıkıyorlar...” sözleri çarpıcı bir sosyal saptamaydı.
Trabzonspor avukatı sorgu hakimi gibi davranınca sinirlendi. Ödenen bir para için “aradaki 100 bin dolar fark ne oldu“ diye sorunca cevabı yapıştırdı. “Senin bir şeyden haberin yok. 100 bin dolara ne transfer yapılır, ne de şike...” Zaten avukat Trabzonspor adına teşvik konuşması yapan Zeki Mazlum için “dinlendiğini bilse bu konuşmaları yapmazdı“ deyince Trabzonsporluların da tepkisini çekti.
Canım kızlar, kızlar
Bazılarını kızdırır bu türkü... “Hanım kızlaaar, kızlar. Caaanım kızlaaar, kızlar...” Askerler koşu yaparken tempo tutarlar bu türküyle ve moral bulurlar. Biliyorum, bazıları kızlar yerine kadınlar diye kullanmayı seviyor. Sonra da arkasından gelen “Tombul memeli kızlar” kısmına itiraz ederler. Oysa, hele askerken erkeklerin kızları düşününce burnunun direği sızlar. Bunu da kötü bir anlama almamak gerekir, çoğu yavuklunun da beğenilmek, hatırlanmak hoşuna gider.
Neyse sözüm, bu değil, isteyen kadın desin, isteyen kız desin. Aynı kapıya çıkar. Önce voleybolcularımızı belirtmiştim. Ama artık daha büyük belirtmeye devam edeceğim. Baksanıza Olimpiyat finallerine katılma hakkını elde ettikten sonra aynı hızla devam ediyorlar. Grand Prix’lerde de önlerine geleni deviriyorlar. Elbette bir ara yenilecekler de. İnşallah formları Olimpiyat sırasında inişe geçmez.
Şimdi onlara basketçilerimiz eklendi. Hepsinin ekrana yansıyan yüzlerine bakıyorum. Nevriye, Şaziye, hele Işıl Alben ve diğerleri ne kadar kendilerine güvenli değil mi? Adım adım yukarı doğru tırmanıyorlar. Ve de geleceğin ışığını görüyorsunuz onlarda. İşin aslı biz onları işte bu yüzleriyle seviyoruz, bağrımıza basıyoruz. Dilerim çağdaş Türkiye’nin Atatürkçü kızları olarak verdikleri mesajı sürdürürler ve daha yukarılara tırmandırırlar.
Futbol yalanlarının acı faturası
Çoook, çok yıllar geçti, geçmeye devam ediyor. Yırtınıyorum, bağırıp çağırıyorum, taraftar olmakla suçlanıyorum. Sesimi kimselere duyuramıyorum. İşte acı fatura başımıza yığıldı. Asıl meselemiz şike değildir, cezayı verirler, verirsiniz, geçer gider. Ama futbol kültürümüz, insani kalitemiz bu olduğu sürece, yönetimsel yalanlarla iç politikada kullanma malzemesi olarak yanlışları başka tarafa yıkmaya çalışmakla bir yere varılmıyor. İşte deniz bitti karaya çıktık.
Bu köşede defalarca yer aldı, televizyonlarda söylerken birileri ağzımı kapatmaya, beni susturmaya çalıştı. Hala da yaygın kanallarda pek konuşmamızı, bu konulara değinmemizi istemediklerini anlıyorum. Zira zülfü yare dokundun mu, bir daha ne zaman yayına alınacağın belli değil. O zaman yalan söylemeye siz devam edin.
Ama işte en nihayet Hürriyet Gazetesi spor sayfasında manşetten “İşte o acı fatura” diye verilmiş. Mehmet Aslan ve ekibini, bir zamanlar 15 yıl emeğimi verdiğim gazetemin spor yönetimini kutluyorum. Evet, böylece Türk kulüplerinin Almanya’da hazırlık maçı yapması yasaklandı. Daha önce de yazdığım gibi “Süper Kupa” da bu yasak kapsamının içinde. Zaten o nedenle Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanacak Süper Kupa Erzurum’a alındı. Peki şimdi orada büyüklerin seyircilerinin birbirlerinin maçına alınmaması nasıl uygulanacak? Yoksa süper kupa iki maç olarak mı oynanacak?