Sıkı para politikası neden işe yaramıyor?

Pazar günü yayınlanan köşe yazım çok ses getirdi.

Merkez Bankası politika faizi yüzde 50 olduğu halde 250 bin TL ve altında mevduatı olan vatandaşlara yüzde 33-47 arasında değişen mevduat faizi verilirken, esas varlığı elinde tutan bir grup milyonere yüksek faiz ödenmesini eleştirdim.

Baktığınız zaman kredi kartı ile mutfak alışverişini yapabilen, kredi çekip düğün masraflarını karşılayabilen, araba veya ev alması artık hayalden öte geçemeyen dar gelirli sınıfın bir şekilde biriktirdiği üç kuruşa da hak ettiği faiz verilmiyor.

Bilhassa küçük çiftçi, ürünü hasat edip parasını bir kamu bankasına koyduğunda, bankanın TL mevduat sıkıntısı olmadığından, en dip faize mahkum oluyor.

BANKALAR DA KENDİNCE HAKLI

Yazıyı okuyan üst düzey bankacı dostlarımız değindiğimiz noktaya hak verirken bu adaletsizliğin sorumlusunun bankalar olmadığını da not ettiler. Halihazırda zaten bütün mevduat faizlerinin politika faizinin bir miktar altında olması gerektiği (TCMB'den yüzde 50 ile zorunlu karşılık da ayrılmadan borçlanılabiliyorken) belirtilirken, otoritenin Liralaşma kapsamında koyduğu kurallar yüzünden hem büyük mudileri TL'de tutabilmek için hem de TL kriterlerini karşılayarak ceza yememek için bankalarca o faizlerin teklif edildiğini vurguladılar.

VADESİZLER KÜLLİYEN ZARARDA

Diğer yandan bankacılık sektörü bir de bedava kaynak kullanıyor. Toplam gerçek kişi TL mevduatlarının yüzde 14'ü civarında bir tutarın vadesiz olduğu görülüyor. Vatandaşın bankadaki parası günden güne artan enflasyon karşısında erirken bankalar bu bedava kaynakla kredi veriyor, para kazanıyor. Bankaların hakkını yemeyelim "günlük vadeli mevduat" hesapları ile günlük faiz de veriyorlar. Fakat mudilerin bundan pek haberi yok görünüyor.

İşin bir de döviz tarafı var. Mesela gerçek kişilere ait yabancı para mevduatların yüzde 66.8'i vadesizde. Oysa FED politika faizi yüzde 5-5.50 düzeyinde. Güzel ülkemde döviz mevduatınız belli bir büyüklüğü geçmedikçe zaten faiz verilmiyor. Döviz tutarak enflasyona karşı korunduğunu sanan vatandaşımızın alım gücü buradan da eriyor. Yastık altı dövizcilerin bundan ne kadar haberi var dersiniz?

ALTIN SATIŞINA KDV KOYALIM

Gelelim işin; sıkı para politikasının neden beklentileri çıpalamakta henüz başarılı olamadığı kısmına. Esasen birçok neden var ama Liralaşma hususunda sade vatandaşın yani 'locals'e enflasyona karşı ezilmediğini hissettirecek oranda faiz verilmediği sürece, bu harcama furyası devam eder. O kadar faiz vermek de zaten ülkede iflas furyası başlatır. Tutumlu geçinen eline para geçtikçe altın ve döviz almayı sürdürüyor. Siz de artan ithalatı kısmak için altına kota koyarak ihracatçıyı ham maddeden ederken, kaçakçılığın önünü açar, yetmez piyasada makas oluşmasına neden olursunuz. Böylece dün küresel piyasaya göre gramda 6 dolar pahalıya altın alan vatandaş, bugün yine 3-4 dolar pahalıya alır. Oysa bunun çözümü kota değil perakende altın alım satımına KDV koymaktır. Zaten sarraflar ne tuttururlarsa tabeladakinin yüzde 5-10'u kadar üstüne koyup vatandaşa satıyorlar. Bazısı fiş bile kesmiyor. Devletin ciddi vergi kaybı var. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e naçizane önerimdir.

FAİZ ARTIRMAK TEK ÇÖZÜM DEĞİL

Öte yandan vatandaşa enflasyona karşı ezilmediğini göstermenin yollarından biri bugün yüzde 70'e giden enflasyon kadar faiz vermek midir? Hayır. Yukarıda da dediğim gibi o iflas dalgasına yol açar. Halihazırda zaten konkordato furyası başlamış durumda. Geçenlerde sohbet ettiğim ülkenin en büyük sanayi kuruluşlarından birinin patronu da iflasların başladığını zamanında ucuz kredi ile iş yapmaya alışanların zorlanacağını söyledi.

O halde vatandaşı; dövizin önceki yıllarda olduğu gibi devalüasyonvari bir şekilde artmayacağına ikna etmek lazım. Bir ikincisi de Merkez Bankası'nın yıl sonu enflasyon hedefine ulaşacağına vatandaşın kani olması lazım. İlki için "Dolar şu kadar olacak" diyerek vatandaşı manipüle eden sahte ekonomistlere haddini bildirmek, diğer yandan da sanki işiymiş gibi daha yılın başında kur tahmini yapan, kredi kartı düzenlemesi diyerek şapkadan tavşan çıkarıp vatandaşı tedirgin eden bazı banka genel müdürlerine ayar vermek şart.

İkincisi için ise TÜİK'in açıkladığı resmi enflasyonun üç aşağı beş yukarı gerçek bir fiyatlama ivmesini yansıttığını destekleyici veri ve raporlarla medya üzerinden halka anlatmak gerek. Yoksa sürekli faiz artırarak bu işin sonunu getirmek pek mümkün değil. Hatta bir süre sonra o faizi işletme sermayesi gerçeğinden hareketle maliyet kanalı üzerinden enflasyonu katılaştıran bir unsur olarak sırtımızda kambur olarak buluruz. Benden söylemesi.