Sıkı yönetim komutamı mı? Yoksa spor yorumcusu mu?

Alacaksın kalemi saçma sapan yazacaksın ya da ekrana çıkıp sınır tanımayan bir tavır ile konuşacaksın. Sonra da kendini kahraman zannedeceksin. Ne yazık ki okuyucular ve izleyiciler yani halkımız, bu tarz yorum ve görüşler karşısında etkilenmekte ve de şartlanmaktadır. Hatta bu tip yazı ve konuşmaların tiryakisi olanlar da çoğunlukta. Ülkemizde tarafsız ve tutarlı makale yazmanın ya da televizyon kanallarında tarafsız yorum yapmanın pek kıymeti harbiyesi yok. Bir hayal kursak ve kalemi, eleştirilenlerin eline versek onlar ne yazar acaba? Empati yapmak yetişkin bir insanın hayatının her döneminde gereklidir bence.

Yoğun futbol maçları ile geçen bir hafta sonundan çıkan insanlar bir araya geldiklerinde; “falanca yazarın yazısını okudunuz mu? Helal olsun adama mangal gibi yürek var..Korkusu da yok. Analar ne insanlar doğuruyor?” Şeklinde bir takım abartılmış değerlendirmeler yaparlar. Taraflı ve tutarsız yazı ve görüşler takdir ediliyor. Oldum olası bu tür abartılı yorumlardan ve hatta düşüncelerden kaçmışımdır. Sezar’ın hakkını Sezar’a vermeye çalışırım. Bunu da ilke edinmişimdir. Olumlu da olumsuz da eleştirilerim olur. Hal böyle olunca insan, ister istemez diğerlerinden de aynı şeyi bekliyor.

Futbol seyircisi, maç sonrasında eski futbolcu ve hakemlerin televizyon kanallarındaki yorumlarını dikkatle izlerler. Daha doğrusu izlemeye mecbur edilirler. Benim pek öyle alışkanlığım yok ama bazen kanallar arasında dolaşırken ne diyorlar diye merak ettiğim olur. Konuşmacıların bazılarını yakından tanırım. Aşağı yukarı da görüşlerini bilirim.

Kimi futbol oynamış kimi hakemlik yapmıştır ama eleştirilerini, kendileri hiç hata yapmamış gibi yaparlar.

Bizim kuşak insanları Galatasaray’da sağbek oynayan Doğan Koloğlu’nu bilirler. Tanrı Rahmet etsin iyi arkadaşımdı. Ulusal kanal ‘da birlikte program yaptık. Ben Koloğlu’na “bazı arkadaşların yaptığı gibi ekranda Galatasaray-Fenerbahçe tartışması yapmaya kalkarsak mikrofonu bırakıp çıkarım.” Demiştim. O da benimle aynı fikirdeydi ki program süresince Galatasaray-Fenerbahçe tartışması hiç yapmadık.

Galatasaraylı Gökmen’i eski sporcular çok iyi tanır. Yaşça benden bir hayli gençtir ve yıllanmış iyi bir Galatasaraylıdır. Şimdi ekranda maç sonrası yorumlar yapıyor. Çok ateşli , çok sinirli çok da müsamahasız. Bu nedenle de agresif bir görüntü sergiliyor. Geçtiğimiz günlerde Galatasaray’ın, Başakşehir takımına 4-0lık yenilgisinden sonra sanki elindeki kalemi seyircilerin gözüne sokar gibi “sizi ikaz ediyorum yarın sabah dokuzu beş geçe bu Prandelli’yi ülkesine postalayacaksınız.” Diyor ve arka arkaya emirler yağdırıyor. Sanki sıkıyönetim komutanı gibi. Aile boyu münasebetsizlik. Bir anlamda konuşmaları ile Galatasaray’ı tahrik ediyor. Amacı şu; Eğer Galatasaray, Gökmen’in istediği şekilde Prandelli’yi postalasaydı ülkesine Gökmen kendini kahraman ilan edecekti. Biraz ucuz bir kahramanlık. Ülkemizde benzerleri çok vardır. Her şeyi bilirler ama bir türlü kendilerini bilmezler.İşte bu davranışlar Türk Spor basınının hangi duruma geldiğinin bir göstergesidir.

Evet bütün dünya hızla değişiyor ve gelişiyor. Bizde de değişim öyle ama gelişme pek yok. Acaba neden? Neden AB kapısında kebapçı kedisi gibi bekliyoruz?. Neden ekonomimizi biz değil de başkaları idare ediyor? Neden UEFA bize karşı oluyor? Neden futbola bu kadar para döküldüğü hale Kuzey ülkelerinin balıkçı takımlarına yeniliyoruz? Neden iktidarın ve de kulüplerin değişmez yanlısı veya amigosu oluyoruz? Bunları düşünelim. Biraz olsun gerçek ve tarafsız yorum yapmaya çalışalım.

Bana göre nasıl ki belli bir eğitim görmeden Antrenör olunamıyorsa spor yazarlarının da böyle bir eğitimden geçmesi gerekir diye düşünüyorum Sadece futbol bilgisi yeterli değildir.. Duygu ve öfke kontrolünü mutlaka öğrenmemiz gerekir.