Silivri, Berkin ve Türkiye
Eskiden yeni bir gelişmeyi açıklamaya çalışırken “Amerika’nın hesabı ne?” sorusunun yanıtı, iz sürmeye yarardı. Bu soru bugün önemini değilse de, “yol gösterici” olma özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Çünkü artık “doluya koyunca almama, boşa koyunca dolmama” ikilemiyle karşı karşıya olan güç, Amerika’dır. ABD, Ezilen-Gelişen Dünya’nın milletlerinin, “söz geçiremediği” güçler olarak mücadele sahnesine çıkmalarıyla, nerede tutunacağını kestiremez halde yeni seçenekler aramaya başlamıştır.
‘Yurtseverler çıkacak, iktidar olacak’
Ergenekon tertibinin başlamasından bu yana direnen milletin en gözde belgileri arasında yer alan bu belirlemenin ardında önemli bir gerçeklik yatmaktaydı. O da, ülkemizdeki ABD uzantısı gerici iktidarın çökertilmesiyle Silivri duvarlarının yıkılmasının eşzamanlı olacağı saptamasıydı. Belirsiz olan, bu iki olgunun hangi sırayla gerçekleşeceği idi. Bugün yurtseverler çıkışı başlamış, gerici iktidar onulmaz biçimde bölünerek yıkılmanın eşiğine gelmiştir. Sıra, belginin ikinci yarısında, yani iktidar olmadadır.
Daha yakın zamana kadar tam da hukuk tanımazlıkları nedeniyle karşı devrimin en ön saflarında konuşlandırılarak gericiliğin “kahramanları” ilan edilen kimi savcı ve yargıçlar, şimdi “yok hükmünde”dirler. Millet, “Yeminler edildi, yıkılacak Silivri” kararlılığının sonucunda özgürlüklerine kavuşan yurtseverleri, devrimin kahramanları olarak bağrına basmaktadır.
Neden yerel seçimler öncesi?
Oldukça yaygın bir görüşe göre, Silivri tutsaklığının son bulması kaçınılmaz hale gelmiş olmakla birlikte, bu sürecin karşı devrim tarafından yerel seçimler sonrasına ertelenecek biçimde yönetilmesi beklenmekteydi. Ergenekon’dan çıkışın seçim öncesinde gerçekleşmiş olması, aynı zamanda gericiliğin bu süreci istediği gibi yönetemediğinin açık bir göstergesidir. Karşı devrimin Erdoğan kanadı, halkın mücadelesi karşısında, kendini “millete ve orduya kumpas” suçunun sorumluluğundan eylemli olarak sıyırtma telaşına düşmüştür. Onlar, bu adımın yerel seçimlerden sonraya bırakılmasının, sürece olan “kendi katkılarını” “yok hükmünde”ye indirgeyeceğinin korkusunu yaşamaktadır.
Berkin’in direnci Türkiye’nin direncine dönüşmüştür
Berkin’in 269 günlük direnci, bugün Türkiye’nin direncine dönüşmüştür. Berkin Elvan, Haziran Direnişi’nde gericiliğin hedef aldığı “insan”ın simgesi olarak artık bütün Türkiye’nin evladıdır. Gericilik tarih boyunca, insani olan her şeyin düşmanı olmuştur. Çünkü gericilik, ancak insanı çürüterek ve insanın insani özünü kurutarak varlığını sürdürebilir. Bu, ne kadar örtüsüz ve çıplak biçimde ortaya çıkarsa, gericiliğin sonu o kadar yaklaşmış demektir. Onun için bugün Berkin’e sahip çıkmak, Türkiye’ye sahip çıkmaktır. Bugün Berkin’in ölümüne neden olan TOMA’ların “kahramanlık destanı” yazmalarında diretmek, gericiliğin sonunu daha hızlı getirmekten başka bir işe yaramaz.
TOMA (toplumsal olaylara müdahale aracı) adlandırması bile, gericiliğin “insan” karşıtlığının bir yansımasıdır. İnsanın özü, toplumsal varlığıdır. O özü geliştiren toplumsal mücadeledir. Bir olayın toplumsallığını müdahale nedeni saymak, toplumu güdülecek bir sürü olarak gören gericiliğe özgüdür.
Milletimizin insanı, karşı devrimin on yılı aşan iktidarı altında ciddi bir hasar görmüştür. Önümüzdeki yerel seçimler, aynı zamanda bu açıdan bir hasar tesbiti niteliğini taşıyacaktır. Bu hasarın giderilmesi, ancak ülkemizin yeniden Atatürk Devrimi yoluna girmesiyle olanaklıdır. Ne mutlu ki, ülkemizde Atatürk Devrimi’ni tamamlayarak insanımızın insani özünü yeniden pekiştirecek bir milli iktidarın yolu açılmıştır.