SİLİVRİ- HASDAL KITALARI (IV) 13. Kıta: Ağırlığından utanıyor taş
İnce imbiklerden geçiriliyor baskın;
Milli sinir sistemiyle oynuyor 13. Ağır Ceza.
Ürkmüş büyükanne, yüzünü kapıyor:
Kurtarıcımız nerede bizim, Hızır ile İlyas'ımız?
Yetişip çözsün direğe bağlanmış onuru.
Kapağı kalkan ark gibi beyne akın ediyor kan;
Haykırıyor Bilge: Çıkın mağaralarınızdan,
Çıkarın başınızdan o damgalı çuvalları,
Kışlanın duvarında ağırlığından utanıyor taş.
14. Kıta: Beynimizi hurdaya verdik
Savaş arabaları mı dediniz, çift tekerlekli,
Parlak koşumlu, besili, üç sıra dokuz at çekerdi.
Ama atlardan, arabadan daha önemlisi,
Bildiğimizden daha donanımlı, daha caydırıcı,
Yılmaz bir savaşçı var, say ki yenilgi görmemiş.
O gücü kaptırdık düşmana, göz göre göre.
Öyle bir Manas, öylesine bir koruyucu ki sorma,
Avlattık bilincimizi, ağlaşmaya gerek yok;
Beynimizi hurdaya verdik, ürkünç olan işte bu.
15. Kıta: İpini satmış cellada emanet
Olan oldu, savcılar doğuştan sağır, yargıçlar âmâ,
İddia fos, gerçekse, eldeki ağır kaya;
Öylesine sert, tıpkı Kardak kayalarından bir parça.
Sizi suçlu ilan etmiyorlar, zaten suçlusunuz,
Yurtseverlik, düşmana Yüzbaşı Dreyfus.
Gel gör ki, savaş dönemi kuralları bile ortada yok,
Mahkeme yanıltsınlar istiyor kendini, o kadar:
Özel görevli ekip ileri bir hukuk açılımı yapmış:
Adli adalet, ipini satmış cellada emanet.
16. Kıta: İki yüzyıl boyunca gerilen
Birdaha ineceğiz arş katlarından elbet;
Marifet atta değil, atı kanatlandırmakta marifet.
Yürek, aydınlığın uğultusunu duyacak.
Öyle de olacak, binici bunun için karanlıkta;
Köroğlu güneşi gördüğü an çıldıracak.
Tutabilene aşk olsun, önünden kaçabilene aşk,
Yaralı pençelerini yalayıp temizliyor...
Vay haline düşman diliyle dillenenlerin,
İki yüz yıl boyunca gerilen kasık, boşalacak.