Silivri Üniversitesi-(TAMAMI)

1997 yılının 21 Eylül günü TRT’nin birinci kanalında yayınlanan “Politikanın Nabzı” programında zamanın Cumhurbaşkanı Sayın Demirel şöyle diyordu: “Ne terör karşısında, ne irtica karşısında, ne başka tehditler karşısında Türkiye’de ne demokratik rejimi değiştirmek mümkündür, ne büyük Atatürk’ün kurduğu bu büyük Cumhuriyet’e zarar vermek mümkündür, ne de laikliği yaralamak mümkündür.”

26 Ekim 1997’de ise aynı Demirel aynı programda konuşuyordu: “Büyük Atatürk’ün Türkiye’de yaptığı en büyük hizmetlerden birisi; kadınları toplumun içine dahil etmesidir... Türkiye’de hak arama yolları ardına kadar açık ve devlet halkın hizmetindedir. İşte onun için “Cumhuriyet’e bağlanın, Cumhuriyet’e sarılın, Cumhuriyet’in değerini bilin” diyoruz. Üstün güç milli iradedir, milli irade üzerinde ipotek yoktur. İpotek iddiaları bühtan olur; açık söyleyelim.”

Cumhurbaşkanı bir süre sonra da yine aynı mikrofon önünde şöyle demişti:

“Bu ülkeyi darülharp yaptırmayacağız.”

Gelelim bugüne; Aydınlık Gazetesi’nin 4 Haziran 2012 tarihli sayısında şöyle bir haber yer almakta. “Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, eski Jandarma Genel Komutanı- anımsadığıma göre Kara Kuvvetleri Komutanı- Emekli Org. Aytaç Yalman’ın 2003-2004 yıllarında dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ü göstererek uyardığı belirtilen ‘darbe’ planlarıyla ilgili Milli Savunma Bakanlığı’nda herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanmadığını ve Genelkurmay Başkanlığı’nda da açılmış herhangi bir soruşturma bulunmadığını bildirdi.” Anımsayacaksınız, Ergenekon ismi o günlerde bir suç aracı olarak kullanılmaya başlanıyordu. 4 yıl sonra ise şimdi Hasdal’da 252 general ve orgeneral ve değişik rütbelerde subay, Silivri’de ise sayısız aydın, gazeteci, yazar ve siyaset adamı tutuklu bulunmakta. Demek ki Cumhurbaşkanı Demirel’in 1997’de söyledikleri gerçekleşmemiş. Tam tersine ülke 4 tarafı ateşle çevrili bir darülharp halini almış. Sayın Demirel 2000 yılının 17 Mayısı’nda Çankaya’dan ayrılmıştı. Yani bu gelişmeler Sayın 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde başlamış ve seçimi hala tartışma getiren şimdiki Cumhurbaşkanı Gül zamanında zirveyi bulmuş. Silivri’de 5 yıldır yatan tutuklular var. Türkiye yakında o ateş çemberinin, o darülharpin bir parçası olarak Suriye’ye hareket yaparsa hiç şaşırmayın. Bu ne demektir? Bu 2000 yılına kadar dağlarında, sokaklarında, caddelerinde, ormanlarında özgürce dolaşılabilen , korkulmadan, incinmeden yaşama şansı olan bir ülke olmaktan çıkmışız ve yalnız kalan Türkiye pusulasız ve haritasız bir maceranın içindedir.

4 Haziran 2012 Silivri

Şu satırları yazdığım sıralarda Silivri’de insan hak ve özgürlükleri özel yetkili savcılar tarafından sorgulanmakta. Bunların içerisinde yasal siyasi parti üyeleri, lideri, yöneticileri ve de basının özgür olduğu söylenen Türkiye’nin 100’e yakın gazetecisi ve yazarı var. Bunların hepsi “hükümete karşı darbe” yapmakla suçlanıyor. Bugün yargılananlar içinde suçu sadece özgür bir gazetecinin kullandığı haber yazmanın bedeli Ergenekon’a katılmak olarak algılanıyor. Oysa Silivri sadece Türkiye’nin en büyük tutukevi değil bir üniversitesidir de. Hukuk Doktoru Doğu Perinçek 43. kitabını orada yazdı. Gazeteci Tuncay Özkan belki de kaçıncı kitabını orada yazacak. Milletvekili olmasına rağmen hala tutuklu bulunan Mustafa Balbay o da daha ne eserler verecek. Kimi okuyor, kimi öğretiyor, kimi yazıyor kimi anılarını bol zaman içinde not ediyor ve belki de bir üniversite de burada bitirecek. İşte Türkiye’nin manzarası 2002’den itibaren bu durumda.

Yazarın Notu: Sevgili okurlarım sevgili okurlarım, Genel Yayın Yönetmenim Dr. Serhan Bolluk’un ısrarlı istekleri üzerine, geçirmekte olduğum nekahat devresinde bir süre yazı yazma imkanından yoksun kalacağım. Lütfen beni mazur görünüz.