Silivri’yi izlerken -(TAMAMI)
Şu satırlar yazılırken Silivri toplama kampında görülmemiş bir halk kalabalığı özel bir mahkeme tarafından önceden verilmiş bir kararın hukuk dışı, adalet dışı olduğunu haykırıyor. Büyük bir halk seli tel örgüleri jandarmanın biber gazını hiç hesaba katmadan “Guatanamo benzeri” toplama kampının kapılarını zorluyor.
İçeride ise siyasi bir davanın özel savcısı “özel mahkemeye” dava hakkında son mütalaasını sunmaya çalışıyor. Dışarıda zaten önceden verilmiş bir kararın ilan edilmesini bekleyen halk, hukuksuzluğun ve adaletsizliğin kanıtı olan ve bir ucu siyasetin elinde bulunan mahkemenin meşru olmadığını ilan ederken, mahkemeden çok bugünkü iktidarı yargılıyor, protesto ediyor, istifasını haykırıyor.
İçeriden çıkan Ankara Baro Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu açıklıyor ki mahkeme duruşmaya ara vermek üzeredir. Sonra tarihi bir tespit de bulunuyor:
“ Bu mahkeme de hukuk yoktur, adalet iflas etmiştir. Bundan sonra yapılacak iş ‘ hatt-ı müdafaa değil, sath-ı müdafaadır.’ O sath-ı ise bütün vatandır.”
Bu tarihi söz milli Kurtuluş Savaşı yıllarında Mustafa Kemal tarafından söylenmiştir.
Buz gibi havada yılmadan
Silivri-İstanbul arası yaklaşık 100 kilometre. Hava buz gibi soğuk ve yüz binlerce insan bir kısmı hala yollarda önleri kesilmiş beklemekte. Asıl büyük kalabalık ise Silivri’nin çorak arazisi üzerinde sonradan hapishane içine kurulmuş tel örgüler arkasındaki duruşma salonunun önünde çıkacak kararı önceden bilerek protesto ediyor.
60 yıla yakın siyaseti yakından izleyen, siyasal toplantıları dikkatle gözleyen bir gazeteci olarak böyle bir coşku ve kararlılığa ilk kez tanık olduğumu söyleyebilirim. Nedir bu coşku, ne için bu halk buradadır?
Halk deyince sakın sadece sokaktaki sade vatandaş anlaşılmasın. Dün de anlattık ki; bu topluluk siyasetin taşıma, toplama topluluklarına benzemiyor. Başta TGB ve ADD büyük ve inançlı örgütler olmak üzere işçileri, emekçileri temsil eden sivil toplum örgütleri, sendikalar, aydınlar, sanatçılar, köylüler, gazeteciler ve en önemlisi parlamentoda temsil edilen hemen -iktidar partisi hariç- tüm partiler.
Bu bilinçli ve kararlı kalabalık; atılan her slogandan anlaşılıyor ki kararlı ve “ölmek var dönmek yok” diye haykırarak iktidarı ve onun hukukunu koruyan özel mahkemeyi istifaya çağırıyor ve içerideki vatanseverlerin maruz kaldıkları 5 yıllık zulmü ve hukuk dışılığı protesto ediyor.
Sonu nereye varacak?
Ankara Barosu başkanı Metin Feyzioğlu’nun- Prof. Feyzioğlu’nun torunu- söylediklerine bakarsanız bütün vatan sathına...
Böyle bir protestoya ne parlamento çoğunluğu ne iktidar çoğunluğu ve kudreti hatta ne de barikat, biber gazı ve silahlı karşı koyma dayanabilir.
Yıllarca önce CHP Genel Başkanı Merhum Bülent Ecevit şöyle demişti:
“ - Bu ulus parlamentonun 10 yıl ilerisindedir.”
Dediği çıktı, o ulus sandıkta bu sözü söyleyen ve sonra yolundan sapan, halkını unutan siyasetçiyi yüzde 1 oy vererek iktidarda olmasına karşın parlamento dışı bırakmıştı.
Bir iktidar sanırsa ki: Bir zamanlar Celal Bayar’ın dediği gibi “Demokrasi sadece bir çoğunluk rejimidir” sözü doğrudur. Hayır asla. Demokrasi azınlığında sözünün geçtiği bir uygarlık rejimidir ve demokrasilerde tiran, diktatör ve tek adam ağzından çıkan her sözün kabul edildiği bir rejimin adı değildir. İşte Silivri’de yaşanan 13 Aralık 2012 protesto hareketi, belki sadece bu özel niteliğiyle tarihe geçecek bir olaydır ve ilktir. Halk bu hukuk dışı, bu adaleti olmayan ülkedeki rejimin adını demokrasi olarak koymadığını bundan daha demokratik bir tepkiyle nasıl sergileyebilir?
İşte asıl ulusal irade buradadır.
Ya onu koruyan ve kollayan başka iradeler nerede?
İzliyoruz, sonucu göreceğiz.