Şimdi festival zamanı
Uzun süredir Eylül ile Aralık arasındaki aylar ulusal festivallerinin zamanını belirliyor. İstanbul ve Ankara Film Festivalleri bu zaman diliminin dışında kalmasına karşılık, büyük bir çoğunluğu bu aylar içinde etkinliklerini sunuyorlar. Festivallerin bu dönemi tercih etmelerinde bir dizi avantajları olmasına karşılık, dezavantajları da var. Avantajları; yeni sezonun başlaması, okulların -özellikle üniversitelerin açılması- ve tabii yeni sezonda vizyon yapacak yeni filmlerin olması vs. Dönemin dezavantajları ise; yarışmaya seçilecek filmlerin azlığı. Bunun için bir çok festival, bir önceki festivalin yarışmasına katılan filmleri, tekrar göstermek zorunda kalıyor. . Böylesine bir durum bazen -örneğin 50. Antalya Film Festivali’nde olduğu gibi- bir önceki festivalin eleyip yarışmaya uygun bulmadığı bir filmi, bir diğerinin en iyi film seçmesi gibi, kolay tanımlanamayıp/savunulamayan garip durumları da ortaya koyuyor.
Şu günlerde iki sinema festival var. Biri Safranbolu Festivali, diğeri ise Adana Altın Koza Film Festivali. Ardından; Antalya, Malatya, Kayseri ve diğerleri birbirilerinin peşi sıra yapılacaklar.
İlk bakışta kimilerinin haksız olarak dile getirdiği gibi ülkemizde film festivalleri enflasyonu yok. Hatta film festivallerimizin nitelik ve nicelik açısından Avrupa ülkeleriyle kıyaslanmayacak kadar geride olduğunu bile söyleyebiliriz. Üstelik festivallerin çokluğu, bir toplumun kültür-sanata verdiği öneminin de bir göstergesi değil midir?
Bizim ülkemizde yapılan ulusal festivallerin bir özelliği de, hiçbir festivalde örneğine rastlanmayan tartışmalar/boykotlar ve de iç ödeşmelerle iç içe olmasıdır. Kimi festivaller -hadi açıkça adını koyalım Adana ve Antalya gibi- etkinliklerinden, sunacağı yeniliklerden daha çok, geçmişte yaşanmış, yaşanıp da yarım kalmış, sorunların/kavgaların/sözlerin tartışıldığı bir arenaya dönüşüyor adeta... Elbette ki tüm bu tartışmalar festivalini kimyasını bozduğu gibi, bir çok kişinin onca emeğinin de görmemezlikten gelinmesine zemin hazırlıyor.
Kimi festivaller sinema ortamımızın iç ödeşmelerinin yapıldığı bir arenadır dedik. Gerçekten öyle. Yarım kalan hesaplar, alınmak istenen rövanşlar, festivale sahip olamamanın beraberinde getirip kaçınılmaz yaptığı ince hesaplar, ayak oyunları, köşe kapmacalar ve de çelme takmalar ve bunlar gibi daha bir çok şey...
Bu yılki festivallerin de bu geleneksel hoşgörüsüzlükten nasiplerini alacağını söylemek sanırım kehanet değil. Artık bu gibi şeyler, neredeyse milli reflekslerimizden biri oldu.
Kısacası festivalleri festival tadınca yaşayamıyoruz...
Ama doğrusunu söylemek gerekirse kimi festivaller de bu tadı yaşamamıza olanak tanımıyor. Festivalin başında olan bazıları, tıpkı babalarının malı gibi, bu festivalin geçmişine geleceğine ve de saygınlığına bakmadan diledikleri her bir şeyi yapma hakkını kendilerinde görerek istenmeyen ve de arzu edilmeyen olaylara zemin hazırlıyorlar. Sonra da çekip gidiyorlar... Sonunda olan da festivallere oluyor...
Böyledir bizim coğrafyamızda yapılan festivallerin halleri...