Sınav ve ötesi
Geride bıraktığımız iki hafta sonu, öğrenciler ve veliler için gerçekten çok “uzun” geçti.
20 Haziran’da bir milyon altı yüz bine yakın ortaöğretim öğrencisi, LGS’ye ‘girdi’.
27-28 Haziran’da “üniversite için” yaklaşık iki milyon dört yüz otuz bin aday ter döktü.
Her iki sınav düşünüldüğünde, 4 milyon öğrenci ve 8 milyon anne ve babanın heyecanı söz konusudur… Fakat bu yılki heyecana salgın nedeniyle yaşanılan “kaygılar” da karışmıştır…
Kaldı ki, içinde bulunulan salgın koşullarında bu sınavların tarihleri bir-kaç defa değişmiştir.
Nihayet, sınavların belirlenen tarihlerde uygulanmasına, yalnız velilerin, gözetmenlerin ve öğrencilerin bir bölümünce değil, Bilim Kurulu üyelerinden de çekinceler dile getirilmiştir…
Artık hayırlı olsun demekten başka bir çare kalmamıştır. Fakat bu süreç çok konuşulacaktır.
Burada beliren soru şudur: Bu sınavlar, daha rahat bir takvimde, hiç değilse, “salgını kontrol altına aldık” resmi açıklamasını da izleyen bir zaman kesitinde yapılamaz mıydı? Örneğin, Haziran sonunda değil de, belki, Ağustos sonunda ya da Eylül başında?. Bu “acele’ nedendi?”
Konuyla ilgili soruların ve “değerlendirmelerin” sürdüğü aşikardır… “Sıkıştırılmış” sınav takvimini; turizm açısından taşınan kaygılara bağlayanlar da vardır… Sınavların “bir an önce” yapılmasıyla, iç turizmdeki talep canlılığının artması beklentisinin, üst üste çakıştığına ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır; yapılmaktadır.
Bir diğer eleştiri, özel okullar sistemine yöneltilmektedir.. “Sınav takvimine ilişkin bu tez canlılığı” daha çok özel okulların içinde bulunduğu “basıncına” bağlayanlar vardır.. Özel okullar da, devlet okulları gibi, Mart’ın ikinci yarısından bu yana “kapalıdır”. En büyük gider kalemi olan öğretmen maaşlarını kısa çalışma desteğince devletten alıp ikmal ederken; buna ilaveten, yardımcı personel, elektrik, su ve arızi ısıtma giderleri alabildiğine azalmıştır.. Bu süreçte özel okulların verdikleri eğitim tv’den ve tamamlayıcı niteliktedir.. Bu konuda uzman kimi hukukçulara göre, ancak yüz yüze eğitim yani telafi edici eğitim “okul ücretine konu” olabilmektedir. Yani, alacaklı-borçlu ilişkisi açısından, okul-veli rabıtası havada kalmaktadır.
Tüm bunlarla birlikte, bunların yanı sıra; veliler ve çocuklar zamanlarının büyük bölümünü “evde” geçirdikleri için, ailelerin, elektrik, su, gıda ve bir dolu giderleri artmış durumdadır. Gerçekten bu “mücbir” (salgın) sebebiyle, özel okulların, servis ve yemek dışında “eğitim- öğretim ücretlerinden” velilere bir kolaylığı sağlaması beklenirdi ve gerekirdi… Hayatın doğal akışı bile bunu gerektirirdi… Şu ana kadar bu gerçekleşmedi... Gündeme bile gelmedi!.. Bu karmaşık süreçte, LGS’nin 20 Haziran’da uygulanmasını, güz aylarında yeni bir dönem başlamadan özel okulların takvim açısından rahatlatılması eğilimine bağlayanlar da vardır…
Yukarıdaki tablo, özelleştirmeci sistemin enkazıdır, tortusudur, toksinidir… Bu tabloda; öğrencinin öz-gerçekleşimi, öğretmenin öz-güveni, ailelerin esenliği, sistemin saydamlığı, çağdaş halkçı öğretim; yoktur… Bu tabloda; anayasal bir hak olan ‘tatil hakkı’ zorlayıcı hayat pahalılığı koşulları nedeniyle örselenen, dünyanın en bozuk gelir dağılımlarından birine sahip bir ülkenin vatandaşları üzerinden gayriciddi “ütopik tatil planları” yapılmasından başkaca bir olgu yoktur…
Yarışmacı, ‘elemeci’, ‘ezberci’, kalıpçı eğitim sistemi, milyonlarca çocuğumuz ve gencimize, “meslek vermeyen” diplomalar, “iş sağlamayan” bir hayat vaat etmektedir… Mesleki-Teknik eğitim istenilen düzeyde olmayıp, bilimsel atıf, yenilikçilik, endüstriye yakınlık ve teknoloji üretimi açısından “üniversiteler dünyasındaki” yarıştaysa, yerimiz sonlarda gelmektedir…
Ne ki, zaten bizim hayatlarımız, ikmale kalmış kavgaların, hükmen mağlup ilan edilmiş düşüncelerin, ancak, Ulusun ta yüreğinde yaşayan ‘kara-sevdamızın’ sonsuz bir sınavıdır…