Sinema tarihinde kayıp yıl

“…Dün sabah bu filmi görüp yazmak için Kanyon sinemalarına gittim. 7 aydır ilk kez!.. Ve büyük bir heyecanla... Çok güzel bir salonda, harika bir projeksiyonla izledim. Ama tek başıma!..”

Deneyimli bir sinema yazarının haftalık film eleştirilerinden birine böylesine bir cümle ile başlaması, sanırım, günleri sayılı olan 2020’lerin kısa ama sinemaya ilişkin her bir şeyi anlatan tam bir özeti…

Kapanan sinemalar, online festivaller, masal olan setler, dijital platformlar, çekilmek istenenlerin çekilemediği, çekilenlerin ise büyük ölçüde gösterim olanağı bulmadığı, kah sinemaların seyircisiz, kah seyircinin ise sinemasız kaldığı, bugüne dek benzerine rastlanmayan olağan dışı bir sinema sezonu…

Kısacası; bırakın sinema üzerine yazan gençleri, bizler gibi sinema üzerine yaklaşık yarım aşırı geçkin bir süredir yazanlar için bile, ilk kez yaşanan, –bir daha yaşanması hiç de arzulanmayan- olağanüstü bir yıl… Yaşamın her bir alanını etkileyen böylesine bir durumun, elbette ki sinemaya, ya da sanatın diğer alanlarına bir ayrıcalık yapacağı beklenemezdi. Nitekim öyle de oldu… Sinemalar da kepenklerini indirerek bu salgından payına düşeni fazlasıyla aldı…Ve böylece sinemanın olmazsa olmaz koşulu olan; film, salon ve de seyirci ögesinin her biri, benzer oranlarda etkilenerek bir krizin içine giriverdi… Önce sinemalar seyircisiz, sonrasında ise seyirciler sinemasız kaldı… Sonrası ise umudun peşine taktığımız, hiç kimsenin ne zaman sonuçlanacağına ilişkin kesin bir bilgisi olmadığı tedirgin bir bekleyiş…

Ama her sorun gibi bu sorun da kendine özgü bir çözümü de beraberinde getirmekte gecikmedi… Salonsuz, seyircisiz kalan filmler, “Sinemanın tadı başkadır” ya da “Filmler sinemada izlenir” retoriğini bir yana iterek, geleneksel film izleme ritüeline ters de düşse kendilerini izletecek mecraları bulmakta pek fazla gecikmedi. Online festivallerden sonra, filmler de sinema salonları yerine dijital platformlarda boy göstermeye başladılar… Sonuçta olan, filmleri sinemada izlemeye alışık sinemaseverlerle, bu filmleri o amaçla yapan yapımcı-yönetmen ve de salonlara oldu…. Ne gariptir ki; bir zamanlar değil, yakın bir zamanda filmlerini sinemanın dışında gösterilmesine karşı çıkıp kampanyalar düzenleyenler online festivallerde yer almak için birbirleriyle yarışa girerlerken, onların çığırtkanlığını yapanlar ise ya suskun kaldılar, ya da kimi festivallerin az sayıdaki tatilcileri arasına girerek sinemaya olan saygılarını (!) ortaya koydular…

Salgın bir de bizleri, sinema üzerine yazanları etkiledi…. Bu nedenle de kimi yazarlar klasik yıl sonu yazıları yerine yılın ya da yılların en iyi 10’larıyla , 20’lerini seçmekle yetinmek zorunda kaldılar……

Sanıyorum 2020’lerden geleceğe taşınacak birkaç değil, bir filmden bile söz etmek biraz zor. Ama yine de alışıldık yıl sonu geleneğini birkaç satırla sürdürmeyideneyelim…İlgi alanımın oldukça dışında kalan gişeye yönelik tecimsel amaçlı güldürülerle, artık iyiden iyiye kabak tadı veren üç harflilerden arda kalıp üzerinde söz edilecekler ise çok az...

Ezil Akay’ın düş kırıklığı yaratmasına karşın “Dokuz Kere Leyla”sını da sözü edilecek az sayıda filmler arasına katmak sanırım yanlış olmaz. Evlilik üzerine tipik bir kara komedi olan filmde ne yazık ki bir zamanların şaşırtıcı yönetmeni Akay’ın artık iyiden iyiye ustası olduğu görselliğinin dışında, anlatım ve yorumlayış açısından ona katkılar sağlayacak pek fazla bir şey yok. Ama yine de onca yıl aradan sonra bu çizgide bir film yapmış olması bile kim ne derse desin övgüye değer.

Yılın bir diğer önemli sayılabilecek filmi ise, oyunculuğu ile sivrilen Ercan Kesal’ın ilk yönetmenlik sınavını verdiği Nasipse Adayız çalışması…. Doktorluktan, belediye başkanlığına geçiş yapma olgusunun çevresinde, dramla komedi arasında gelişip sonuçlanan film, Kesal’ın oyunculuk kadar yönetmenlikte de iddialı olduğunu kanıtlıyor bizlere… Yılın belki de tüm eleştirmenlerden olumlu puan alan tek yapımı….

Böylesine olağan dışı koşulların egemen olduğu bir sinema sezonunda Türkiye’yi temsil edecek olan Oscar aday adayı filmin ise; ne yerli, ne de milli oluşana sanırım kızmak biraz da fantezi oluyor….