Sinemanın çakma akademisyenleri
Onca hareketli bir ortamdan geçerken bu kez, siyasetten biraz uzaklaşarak (ama yine de siyasi çağrışımları olan) üniversitelerimiz gündeme geldi. Bir yanda “millî”lik ve “yerli”lik tartışmaları yapılırken, diğer yanda da uluslararası üniversite değerlendirilmesindeki sıramız ve de bunun kökenindeki “çakma hakemli dergiler”, çakma konferanslar” konuşulup tartışılıyor.
Bir üniversitenin ne denli “millî” ya da “yerli olduğu bir yana bırakılıp da yalnızca “çakma”lık yönü ele alınıp, kimi üniversitelerimizin durumları bu argüman eşliğinde incelense, ortaya neler neler çıkmaz ki?
Üniversite alanındaki “çakma”lık, yalnızca dergi ve de konferanslar düzeyinde kalmıyor, onlar denli tezlerde, mesleki kitap çalışmalarında, makalelerde vs diğer alanlarda da karşımıza çıkıyor.
ETKİ DÜZEYİ DÜŞÜK
Bir köşe yazarının sözünü ettiği gibi, “Akademisyen” olmaya giden yolu açan etki düzeyi düşük dergilerde yayımlanan “bilimsel” makaleler, 500 dolara makale basımı sağlayan “hakemli dergi pazarları”, bazı akademisyenlerin birbirine atıf yapabilmek için çıkardıkları çakma dergiler, çakma uluslararası konferanslar ve bunlara ilişkin daha neler de neler...
URAP Başkanı Prof. Dr. Ural Akbulut etki düzeyleri tartışılan dergiler hakkında aynen şunları söylüyor:
“Makale sayımız artıyor. 2013’te 26 bin iken 2016’da 36 bini aştı. Ama çoğu etki düzeyi düşük dergilerde yayımlanıyor ve atıf almıyor. Her bilim alanında etki değeri en yüksek olan ilk yüzde 25’lik dilime giren dergilerde yayımlanan makalelerin dünya ortalaması yüzde 44 iken, Türkiye kaynaklı makalelerde bu oran yüzde 21... En düşük dilime giren makalelerin dünya ortalaması yüzde 20’nin altında iken bu rakam Türkiye için yüzde 34... Türkiye üniversitelerinden çıkan makalelerin çoğu, en alt dilimdeki dergilerde yayımlanıyor.”
BİLGİYİ YÜRÜTMEK
Genel durum böyle iken ben konuyu biraz özele, sinema akademisyenlerinin durumuna indireceğim. Tabii burada sözünü edeceğim asla sinema akademisyenlerinin büyük bir çoğunluğu değil. Aralarında çok saygın olan kişiler var... Benim sözünü edeceklerim ise bu saygın grubun içinde yer almak isteyip de, hırsları yeteneklerinin önüne geçtiği için bir türlü yer bulamayanlar... Bir önceki konulara, tezlere ve de belgelere konup, onları kendilerine mal ederek, hiçbir şey katmadan yineleyenler, işi kısa yoldan halledenler...
Birkaç yıldır, özellikle son günlerde unvanlarında “prof” olanlar sinema tarihçileriyle, sinema akademisyenleri arasındaki ayırıma dikkat çekip, küçümser bir tutumla yapılanları itibarsızlaştırmayı hedefleyen makaleler, söyleşiler, konferanslar ve de kitaplar yapmaya başladı. Kimi “çakma” sinema “prof”larının bilinçli ve de ileriye yönelik bu ayrıştırıcı ve geçmişteki tüm çalışmaları yok sayıcı tavırları, ne gariptir ki, konu sıkıntısı yüzünden benzer konuları ele alıp sözüm ona bilimsel çalışma yürütme hırslarından kaynaklanır.
KUZEN ISIMLERIYLE GÖNDERMEDE BULUNMAK
Geçenlerde beş prof’un saygın bir gazetede, üzerinde onlarca makale bir o kadar kitap yazılıp otuz yıldır tartışılan bir filmi “biz bulduk” diye fotoğraflı haber yapmaları, kimilerininse yine üzerine yıllarca önce yapılan çalışmaları tümüyle kendilerine mal etme eğilimi gösterip, buldukları birkaç fotoğraf ve de herkesin bildiği kuzen isimleriyle yeni baştan yazma havalarına girmeleri vs...
Tüm bunlar, yakında, “çakma sinema akademisyenleri” adlı bir çalışmanın konusu olacak... Kitabın bir yanında çakma makaleler, kitaplar, öbür yanında ise bu kitaplarda yer alan yazıların ilk kez nerede, ne zaman, kimin tarafından yayınlandığına ilişkin belgeler... “Çakma tezler”, “çakma dergiler”den sonra biraz da “çakma makaleler” ve de “çakma kitaplar” üzerine gidelim. Bakalım altından neler çıkacak...