Sinemaya destek ama nasıl? -(TAMAMI)
Sinemamızın içinde bulunduğu ekonomik nedenler ve sahip olduğu güç (ya da güçsüzlükle) devlet desteğine dün olduğu gibi günümüzde de gereksinim duyduğu bir gerçek. Kimilerinin, “devlet parasıyla sanat yapılır mı?” demesine karşılık, yalnızca sinema alanında değil, diğer sanat dallarında da, devlet-sanat ilişkisi, istenilen ve arzu edilen düzeyde olmasa da, neredeyse bir gelenek halinde devam ettiriliyor.
Ama devletin desteği, daha doğrusu; Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2004 yılında çıkan 5224 sayılı Sinema Filmlerinin Değerlendirilmesi ve Sınıflandırılması ve Desteklenmesi Hakkında Kanun’un öngördüğü şekilde, 2005 yılından beri giderek nitelik ve nicelik açısından arttırılarak sürdürülüyor. Tabii bu destekleri (ya da desteklemeye hak kazanan filmlerin seçimi-değerlendirilmesi), Devlet-Bakanlık tarafından doğrudan doğruya yapılmıyor, bakanlığın bünyesinde kurulan, Sinema Destekleme Kurulu tarafından yapılıyor. Bu 14 kişilik Destekleme Kurulu’nu, meslek birliklerinden seçilen 10 üye ile bakanlığın atadığı 3 temsilci ve bir de Sinema Genel Müdürlüğü temsilcisi oluşturuyor. Yani ilk bakışta ağırlık, 10 kişilik üye katılımı ile meslek birliklerindeymiş gibi görünüyor. Oysa ki bakanlık üç artı bir temsilcisiyle oy açısından değil ama, devlet teamülü açısından tüm kurula egemen olan bir konumda bulunuyor. Tıpkı Oscar’a gönderilecek Türk filmlerinin seçiminde olduğu gibi. Bu kurulda da büyük bir çoğunluk sinema örgütlerinde olmasına karşılık, tek bir bakanlık temsilcisiyle işletiliyor. Ama her defasında da -ne hikmetse- hep bakanlık temsilcisinin aday gösterildiği film seçiliyor. Nedeni ise gayet basit; çünkü o kurulda yer alan sinemacıların bir çoğu bakanlıktan destek aldığı için, temsilcinin aksine bir başka aday üzerinde ısrar etmiyor. Böylece Oscar’a aday adayı olacak film de meslek birliklerinin oyuyla demokratik (!) bir biçimde seçilmiş oluyor.
***
Destekleme Kurulu’ndaki değerlendirmeler de, aşağı-yukarı buna göre işliyor. Bu kurulda son sözü kimin söylediğini, ya da kimin etkin olup dediğini yaptırdığını, söylemeye gerek yok sanırım.
Destekleme Kurulu’nun niteliği ve işleyişinde bir dizi eleştirilere açık olan noktalar var. Önce bu kurulun çoğunluğunu oluşturan temsilciler hangi kıstasa göre seçiliyor? Seçilen üyeler senaryoları ayrıntılı bir şekilde inceleyip, kendi aralarında tartışmalar yapıyor mu? Seçilen üyeler bu konuda ne kadar birikimli? Neden bu kurul üyeleri meslek birlikleri tarafından kamuoyuna açıklanmıyor vs... Bu soruları daha da çoğaltabiliriz. Çünkü ortaya çıkan sonuçla, yani destek alanlar ve alamayanlar bilindiğinde bu kuruldan kuşku duymamak ne yazık ki mümkün olamıyor. Açıkçası, belki de yaşamında hiçbir senaryo yazmamış, ya da yazdığı senaryolar yaşama geçmemiş-filme alınmamış, kişiler, uluslararası film festivallerinde hatırı sayılır ödüller kazanan kişilerin yeni senaryolarını nasıl algılayıp anlayabilip kabul ya da red kararı verebiliyor?
Bu değerlendirmelerde de sporda yapılanın benzeri olamaz mı? Yani hangi yönetmen A ya da B tipi film festivallerinde büyük ödül kazanmışsa, onun yeni senaryosu da hiç kurula girmeden kabul edilemez mi? Bu da daha adil, daha yaratıcı, daha yüreklendirici ve sinemamız için daha yararlı olamaz mı?
Olur ama, bizde ne yazık ki olmuyor. Çünkü bir sanat yapıtının değerlendirmesine devlet eli değince, başka hesaplar da gündeme gelip, başarılı yönetmenlerle onların özgürce yazdığı senaryolar da ıskalanıyor, ya da onlara çelme takılıyor. Düşen sinemamız olsa bile...