Sınıf arkadaşlarının biri bile hatırlamıyor!
Erdoğan’ın diploma meselesi yine sumen altı ediliyor!
Bir zamanlar en yakın çevresinde olan Abdüllatif Şener, Halk TV’ye çıktı ve Erdoğan’ın 2 yıllık bir yüksek okuldan mezun olduğunu, yani diplomasının “cumhurbaşkanı seçilmeye” yetmediğini söyledi.
***
Hadi; onu da geçtik; ortada daha vahim bir gerçek var:
Erdoğan’ın, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmak için YSK’ya “diploma aslının suretinin sureti”ni verdiği...
Bunun da yasal olarak geçersiz olduğu ortaya çıktı.
Çünkü Erdoğan, “suyunun suyunu” verdiği diplomasını, geçersiz kılacak bir işlem yapmış... Yıllar önce diplomasını kaybettiğini söyleyerek bir “DUPLİCATE” almış...
Normal koşullarda YSK’da olması gereken öğrenim belgesi, bu DUPLİCATE!
Yani...
Hem Erdoğan YSK’ya geçerli olmayan bir belge vermiş...
Hem de YSK, kendisine sunulan “suyunun suyu” diplomayı kabul ederek, görevi ihmal suçu işlemiş...
***
Hadi... Bundan vazgeçtik; Erdoğan’ın mezun olduğu okul olarak açıklanan, İ.İ.T.İ.A. Ticari Bilimler Fakültesi Aksaray Birimi 1981-1982 dönemi mezunları önceki gün kahvaltıda buluşmuş...
Ancak ne hikmetse sınıf arkadaşlarının biri bile Erdoğan’ı hatırlamamış...
***
Demem o ki...
Erdoğan susuyorsa...
Zaten içinden çıkamadığı bir durum vardır!
Eyyyyy; CHP...
Yüklensene şu işin üzerine!
CAMİ
AKP’li Burhaniye Belediyesi, yeni yaptırdığı bir camiye “Ummuhan Hatun” ismini vermiş... Peki; kim bu Ummuhan Hatun? Peygamberimizin soyundan falan mı geliyor?
Hayır... Tek özelliği Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in annesi olması...
Peki; İsmail Rüştü Cirit’in özelliği ne?
Hangi büyük icraata ya da hukuki karara imza attı ki; annesinin adı camiye veriliyor?
Örneğin yargının bağımsızlığı ya da hukukun üstünlüğü için büyük bir savaş falan verdi de “kahraman” mı oldu?
Hayır...
Tam tersine: Bugüne kadar hiçbir Yargıtay Başkanı’nın yapmadığını yaptı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın “seyahat arkadaşı” oldu.
Onunla birlikte çay toplayıp resim çektirdi; sonra “Ne var bunda?” bile dedi.
Hatta onu, anayasada yer almayan bir unvanla “devlet başkanı” diye andı.
***
Aferin AKP’li belediyeye!
Kendilerine hizmet edenlere saygıda sınır tanımadıklarını bir kez daha gösterdiler!
BEKAROĞLU!
Atatürk’e “kefere” dediği halde, Kılıçdaroğlu tarafından CHP’ye alınıp bir de yönetici yapılan Saadet Partili Mehmet Bekaroğlu, “CHP, daha fazla oy almak istiyorsa değişmeli” içerikli bir rapor hazırlamış...
A be adam!
Sen CHP’liler gibi düşünmüyorsan CHP’lilerin suçu ne?
Değişmek; CHP’ye ve CHP’lilere değil; bu partiye sonradan gelenlere düşer!
Değişemeyeceksen... CHP’nin laiklik anlayışını, Atatürk milliyetçiliğini benimseyemeyeceksen; bu partide işin ne?
Bak; eski “genel başkan”ın Numan Bey, bugün layığını buldu ve tükürdüklerini yalayıp Başbakan Yardımcısı oldu.
Sen de kırıver dümeni iktidar partisine doğru...
CHP’yi gerçek CHP’lilere bırak!
Hadi; naş!
GÜNÜN SORUSU
Önce Emine Hanım “sürpriz” ziyarete gittiği evdeki hazır yemek masasını bırakarak yere çömeldi; sonra bu “moda” haline geldi... Onu Başbakan Binali Yıldırım, damadı Berat Albayrak, son olarak da Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç izledi. Sorum bu morkolozlara:
Hiç düşündünüz mü; masaları olmadığı için yemeklerini yer sofrasında yemek zorunda kalan dedeleriniz ve nineleriniz, lüks masaları bırakıp “halkçılık” yapmak uğruna böyle yerlerde süründüğünüzü görselerdi, acaba sizinle nasıl dalgalarını geçerlerdi?
O kumpasçıya verilen ‘ödül’ geri alınmalı...
Türkiye’nin en önemli “gazetecilik ödülleri”nden birisi, genç gazetecilere verdiği “Kalemini kır ama satma” öğüdüyle bilinen Sedat Simavi adına olandır.
Ben de 2005 ve 2006 yıllarında iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen bu ödülün seçici kurulunda bulunma onurunu yaşadım.
Ancak her fırsatta “hayatım boyunca üye olduğum tek örgüt” olmasıyla övündüğüm TGC’nin yönetimi, son yıllarda iyice garipleşti.
O kadar garipleşti ki Sedat Simavi Ödülü’nün 2009’da verilen 33’üncüsüne, bugün “askerlere kumpas düzenlemekle” suçlanan Taraf muhabiri Mehmet Baransu’yu layık gördü.
Hâlâ üyesi olduğum TGC’yi, o ödülü veren seçici kurulu yeniden toplantıya çağırarak, Mehmet Baransu denilen tarikat elemanı kumpasçıdan, bu şerefli ödülün geri alınmasının sağlanmasını talep ediyorum.
156+336!
Abdullah Gül’e “yazmaya” devam ediyoruz. Sıra, Turabi Turan’da:
“Abdullah Bey...
Mustafa Mutlu’nun iki yıla yakın bir süredir azimle sürdürdüğü şu kampanyayı günü gününe izliyorum da sizin adınıza üzülüyorum. Neden çıktınız ki o Köşk’ten? Nasıl olsa bir gazeteci ve onun okurları dışında 75 milyonluk ülkede bu olayı umursayan yok. Keşke ölünceye kadar otursaydınız; hiç boşaltmasaydınız... Tüm masraflarınızı da bize yıkmaya devam etseydiniz. Hatta öldükten sonra sizi oraya gömselerdi ve mezarınız Kayserili Güllü Baba türbesi olsaydı! Bu millet emin olun bunların hepsine müstahak...”
GÜNÜN İSYANI
Bolu İl Milli Eğitim Müdürü Cengiz Efendi (adamın soyadı böyle), kendisinin bulunduğu ortamlarda ve okulların yılsonu etkinliklerinde 10. Yıl Marşı’nın çalınmasını, söylenmesini yasaklamış... İsyanım Bolululara:
Eğer bu septanbazı gördüğünüz her yerde; yani çarşıda, pazarda, sokakta, camide, alışveriş merkezinde avaz avaz 10. Yıl Marşı’nı söyleyip Bolu’yu da kendisine dar etmezseniz; hepinize yazıklar olsun!