Sınıfta kalan medya -(TAMAMI)

Türkiye’de yaşanan son olayların ya da halk hareketinin ortaya çıkardığı bir gerçek de yazılı-görsel medyanın günümüzdeki durumu oldu. Olayların başlangıcından günümüze değin gelişen sürecinde, çoğu yazılı-görsel basının tavrı, öteden beri bilinen ama somut bir olguyla açıklaması yapılmayan bir yanını tüm açıklığı ile ortaya koyarken, bu sektöre duyulan güvenilirlik duygusunu da büyük ölçüde zedeledi.

Oysaki bu olaylara dek medya, yandaş ve yandaş olmayan yanıyla basit ve bilinen bir ayırımın içinde idi. Ama bu olaylar, bu klasik ve basit yaklaşımı kökünden zedeledi. Yandaş olarak tanımlanan medya, yine kendisinden bekleneni, basın ahlak etiğine uymayan bir tavırda sürdürerek kimseyi yanıltmadı. Ama onun karşısında olan “güvenilir haber”, “gücü özgürlüğünde” ve bunlar gibi sloganları ekranlarıyla manşetlerine taşıyan, tarafsız olduklarını yerli yersiz her bir olayda ortaya koymaktan çekinmeyen, dilediği zaman tarafsızlığa, istediği zaman da taraf olmaya soyunarak, kendilerine göre nabza göre şerbet veren medya ise, kelimenin tam anlamıyla iflas etti. Haber kanallarının birçoğu ise iflasın ötesinde, izleyenle adeta alay etti. Bırakın olayları şu veya bu şekilde vermesini, açıkçası görmemezlikten geldi. Sanki Türkiye’de hiçbir şey olmuyor, her şey yolunda gidiyormuş gibi.

***

Haber kanallarının ve kitlesel gazetelerin bu duruma düşmesinin kuşkusuz sayısız nedeni var. Herkesin bildiğini bir kez daha yazmaya gerek yok. Ama Türkiye’de son yaşanan olaylarla bu nedenlere başkaları da eklenerek, bu tür medyanın tüm kirli çamaşırları ortaya çıkmış oldu. Bugüne dek ustalıkla saklamaya çalıştıkları, ancak medya ile içli dışlı olanların bildikleri bu durum, son yaşanan olaylarla adeta deşifre edildi.

Bugün çoğu kişi, medyanın büyük bir bölümüne olan güvenini ne yazık ki yitirdi. En doğal görevi olayları tarafsız bir şekilde yansıtmak olan sözü edilen medya, kendi kendini sansür ederek, yansıtmamayı yeğleyerek basın tarihimize kara bir sayfa ekledi. Sanırım bu kara sayfalar, çok değil, en kısa zamanda iletişim fakültelerinde bir ders konusu olarak değil, onun da ötesinde birer ibret vesikası olarak anlatılacaktır.

Ama işin daha acısı, bu medyada çalışanların edilgin konumu. Bugüne dek bu medyada görev yapan, duruma itiraz edip istifa etme onurluluğunu gösteren pek fazla kişi yok. Çoğu büyük bir umursamazlıkla işlerine devam ediyor. Yine ekranlardan ve sütunlarından bilinen ve ezberlenen “arabulucu rollerini” oynuyor.

Bu medya kuruluşları ilerde belki yöneticilerini değiştirerek kendilerini aklama gibi duruma girerler. Ya ekranlardan görünen, program yapanlarla köşe yazarları ne yapacak? Onların bu olaylardaki tavrından ötürü kendilerini değiştirme gibi bir olanakları yok. Ama aynı zamanda kamuoyunun büyük bir kesiminde afları da yok. Onların cezaları, belki de su ve gaz yiyen gençlerin ömür boyu öfkeleri olacak.