Sıra Atatürk'e mi geliyor? (TAMAMI)

NABIZ


SIRA ATATÜK’ E Mİ GELİYOR?
2011 seçimlerindeki mitinglerde söylenen sözler, sanki yakında sıranın 87 yıldır yaşam tarzı olarak seçtiğimiz laik Cumhuriyetin kurucusu, bizim kuşağın onun sevgisiyle, onun ilkelerinden feyz aldığı, Onun açtığı okullarda, onun bize öğrettiği Latin harfleriyle dünyayı tanımamıza, Üniversitelerinde okuma olanağı bulduğumuz Gazi Mustafa Kemal Paşaya geliyor dersek yanlış mı olur?
İsmet Paşayı Nazi lideri Hitler’e benzetmek olacak iş miydi? Ya 9 yıl Cumhurbaşkanlığı yapmış, az daha askeri bir rejime dönecek olan Demokratik rejimi biri, 12 Martta diğeri 28 Şubatta rayına oturttuğunu nasıl unuturuz? 50 yılını-sevelim ya da sevmeyelim-87 yaşındaki Sayın Demirel’i horlamak, ne anlama geliyordu acaba?
Belki de Cumhurbaşkanlığı makamında 7yıl oturan Demirel’in Laik Cumhuriyeti kim bilir kaç kez bunalımlar kurtaran siyasi lider olmasındandır, diyeceğim ama, kusurlarıyla, meziyetleri ve vefasıyla örnek olmuş bir devlet adamına bu muameleyi hoş görmek, önüne gelene hücum ederek oy almanın da bir mantığı olmayacağını sanıyorum.
Bu gerginlik ,bu sinirli kampanya bakalım bize neler getirecek?
Sayın Erdoğan’ı belki de bu yola iten ana muhalefet liderinin giderek CHP hiç yakışmayan ve akıl almaz derece alışık olmadığımız tarza bir üslubu marifetmiş gibi kullanmasıdır diyelim!
Doğrusunu isterseniz bunca yıldır seçimleri izlerim. Ne Bayar’da, ne Menderes’te ne İsmet Paşa, Demirel ilişkilerinde ve Ecevit’te bu tarzı bir üsluba bizim kuşak hiç rastlamadı. Onlar kendi aralarında bile konuşurlarken bir hatalı söz olursa, araya giren bir akil adama rastlardınız. CHP’de Kemal Demir, DP Sıtkı Yırcalı, AP ‘de ise Çağlayangil gibi.

DEVLET ADAMI OLMAK YA DA OLMAMAK
Devlet adamı denince akla iç ve dış ilişkilerde dikkatli ve itina ile seçilmiş bir metin kullanılır, hatta meydanların esprili adamı Bölükbaşı dahil hiç birisi, karşısındaki galiz küfür ve ithamlarla köşeye sıkıştırmaktan çok kaçınırlar, ya da şakacı bir üslupla karşısındakini hicvederlerdi. Ya da İsmet Paşa bile çok kızdığı zamanlarda bile sadece “Maskaralar” sözünü en ağır söz olarak kullanırdı. İsmet Paşa laikliğe çok önem verirdi. 1965’lere dek Demirel- İnönü arasındaki söz düelloları dikkatli bir üslup içinde geçmiştir ki; Sayın Demirel yıllar sonra Paşanın oğlu Erdal İnönü ile kol kola girerek ,hükümet bile kurabildiler. Sanılmamalıdır ki; söylenen kem sözler karşılıklı kanıtlanmamış iftira ve yalanlar meydanlarda kalır, ya da buz üstünde yazı olarak.
Şimdi tarihi bile tahrif etmek moda oldu. Eh! Bozacının şahidi Şıracı olunca…
Siz kalkar Atatürk devrini tahkik edecek komisyonlar kurup, şan ve şeref dolu bir geçmişi lekelemek isterseniz, karşınızdaki kalkar, önce senin kurucu liderini Hitlere benzetir, Atatürk’ün emriyle bugünkü şanlı orduyu zanlı ordu yapanlarla ağız birliği ederseniz, o da kalkar Atatürk’ün çevresindekilere akıl almaz bir üslupla hakareti marifet sanır.
Geçenlerde Sayın Erdoğan bir seçim konuşmasında Cumhuriyet Devrinin zorunlu haller için kurduğu İstiklal Mahkemelerine değinirken, O Mahkemenin Başkanlığını yapmış Ali Çetinkaya’dan “cani, katil” diye söz eder. Oysa Ali Çetinkaya Atatürk’ün yakınındaki en güvendiği iki kişiden biriydi. Ve ne yazık ki; Ali Çetinkaya’nın geride kendisini koruyacak kimsesi yok. Rahmetli Emin Paksüt yok ki,kayın pederinin savunmasını yapsın. Bereket Kılıç Ali’nin oğlu Altemur Kılıç var ve yaşıyor.
Üstelik ; bakın bu Ali Çetinkaya kimdir? Önce bunu bilmek sonra hükmü vermek gerekmez miydi? Kendisine “Kel Ali” diye isim takılan 1898 de Harbiyeyi bitirip subay olmuş bir eski asker. Afyonda doğmuştu. 1907 de İttihat ve Terakkiye katıldı. Arnavutluk ve Makedonya’da çetelere karşı savaştı. Meşrutiyetten sonra, Balkanlarda Bulgar çetelerine karşı mücadele etti. Trablus’ta Türk- İtalyan savaşına katıldı. Hatta; Derne Cephesinde Mustafa Kemalin yanında ve onun komutası altında savaşıyordu.1. Dünya savaşında(1912-1915) Kafkas cephesinde savaşan birliklerin komutanıydı. Ulusal Kurtuluş savaşı başında, Yunanlılar İzmir’i işgal edince Yarbay rütbesiyle düzenli birlikleriyle Yunanlılara karşı koyan komutanlardan biriydi. Türk Milislerle birleşerek Yunana karşı vuruşuyordu.İlk Osmanlı Meclis-iMebusanı’na seçildi(1920) ayni yıl tutuklandı ve Malta’ya sürgüne gönderildi.1921 Meclisinde Afyon mebusuydu. İstiklal Mahkemesi Başkanlığına onu Atatürk getirmişti. 1919-1949 yılları arasında tam 30 yıl milletvekilliği yaptı ve Ulaştırma Bakanı da oldu. Yabancı şirketlerin ulusallaştırılmasında büyük hizmetleri geçti. Ankara Garı, Afyon Garı da onun tarafından yapıldı. Daha bir çok yollar, köprüler, demir yolları da onun eseri.
İstiklal Mahkemesi Başkanıyken İskilipli bir Hocayı asan Mahkeme kararının altında imzası bulunması bugün suç sayılıyorsa, onun mezarını açın ve kemiklerini torbaya koyup atın ama, Allahın rahmetine kavuşmuş bu askerin Atatürk’ün yanında olmaktan başka suçu yoksa. Hiç değilse şerefli hizmetleri unutulamaz. Hem Müslümanlıkta ölünün arkasından kötü söz söylemek bir Müslüman’a yakışır mı?
Yok ;sorun; Atatürk’ün yanında olanları birer, birer unutturmak ve cani ilan etmekle bir yerlere varılmak isteniyorsa, girin Genelkurmay arşivine, orada o kadar çok subayın şerefli geçmişi vardır ki?

kurtulaltug@aydinlikgazete.com