Şişli Güzeli Mediha Hanım’ın başına gelenler
Bir heykellerle, bir de, deyim yerinde ise, suya sabuna dokunan filmlerle aramız pek iyi olmamıştır. Dün olduğu gibi bugün de bu tavırlarımız aynen sürüp gider. Onun için zordur bu coğrafyada sanatçının işi…
Dün de böyleydi, bugün de böyle dedik… Biz yine düne dönüp “hep böyle” olanın bundan böyle olmaması için tarihe bir not daha düşelim.
Bu kez gerilere, Cumhuriyetin ayak seslerinin hızlandığı yirmili yılların başına dönelim. Ertuğrul Muhsin, Almanya’dan yeni dönmüş, film çekmek istiyor ama bu filme finansör olacak yapımcı yok. Bir süre sonra Seden kardeşlerle Kemal Film’in kuruluşuna yardımcı oluyor ve Türkiye’deki ilk uzun metrajlı filminin çekimi için kolları sıvıyor.
Mütareke ve de işgal yılları. Esir alınmış kentin bir derdi de 1917 Bolşevik devriminden kaçıp da İstanbul’a sığınan Beyaz Ruslar… Yoksulluk ve de yokluklar dönemi. Ertuğrul Muhsin yine de filmini çekmek istiyor.
O sıralar İstanbul’da Şişli Güzeli Mediha Hanımın metresi tarafından öldürülmesi büyük bir olay olmuş. Herkes onu konuşuyor… Saygın bir gazete bu cinayeti tüm ayrıntılarıyla tefrika etmiş yayınlıyor. Ertuğrul Muhsin durur mu, o da işin peşinde. Sonunda herkesin ilgisini çeken bu olayın filmini yapmak istiyor. Ama bir sorun var o da kadın oyuncuları kimler oynayacak?
20’li yılların başı. Müslüman Türk kadınının sahne ve perdeye çıkması yasak. Kadın oyuncuların tümü gayrimüslim. Yani ekaliyetten (Ermeni, Rum ve de Musevi vatandaşlarımız), bir de levantenler ve de yeni gelen Beyaz Rus sanatçılar. Ertuğrul da bu geleneği bozmayıp sonunda Şişli Güzeli Mediha Hanımın Facia-ı Katli (ya da diğer adıyla İstanbul’da Facia-ı Aşk) filmine başlıyor. Oyuncular; Beyaz Rus oyuncu Anna Mariyeviç, ekalliyetten Roza Felekyan, Onnik Binemeciyan, Vahran Papazyan, Liane Console, Aznif Mınakyan, Sirenuş Aleksenyan, Matmazel Blanche... Sanki yerli değil de bir yabancı film…
Ertuğrul filmin çekimlerine başlıyor ama ne başlayış… Filmin sokakta çekilen bir sahnesinde senaryo gereği tüm varlığını ve umudunu yitirmiş bir dilenci rolünü oynayan Papazyan, yaşlı ve zengin bir Türk hanımefendisinin annesi rolünü canlandıran Azniv Mınakyan’a rastlar. Her iki sanatçının Ermenice konuşmaları ve kadın oyuncunun çarşaf giyerek Müslüman Türk kadınını oynaması o sırada filmi izleyenlerden bir kısmının dikkatini çeker ve bu durumu “Müslüman Türk kadınının namusuna karşı işlenmiş bir suç” olarak algılanıp film ekibine karşı saldırıya geçmelerine zemin hazırlar.
Ertuğrul bu olayı şöyle anlatır:
“…Türklere göz açtırmayan böyle bir dönemde (işgal yıllarında) İstanbul’un şurasında burasında film çevirmek güçtü. Öte yandan kimi bağnazlar bu güçlere dayanarak, mel’unluklarını sürdürüyorlardı. İlk filmin çekilişi sırasında birkaç yerde aşırı saldırılara uğradık. Çarşaflı kadının filme çekilişi en büyük günah sayılıyordu. Ta ki, çarşaflar içinde rol almış kadınların Ermeni sanatçısı Aznif Hanım, ya da Rus sanatçısı Andreyevna olduğunu saptayıncaya kadar. Onların bile çarşaf giymeleri göz yumulacak bir günah değildi. O siyah giysi başlı başına kutsal bir simgesiydi. Bu yüzden kaç kez saldırıya uğradık; birkaç kez taşlandık..”
Filmin önemli rollerinden birini üstlenen Vahram Papazyan’ın anılarında ise saldırıyla ilgili yorumlar Muhsin Ertuğrul’unki kadar sakin değildir;
“Mollaların bu tahriki üzerine saldırılar başladı, çekim cihazları parçalandı. Azniv ve ben dayak yedik, öteki aktörlerin içinde bulunduğu otobüs taşlandı. Tam o sırada sokağın başında bir Fransız devriyesi göründü, onlardan Fransızca yardım istedim. Kalabalık, askerleri görünce dağıldı. Azniv, kaldırımların üstünde yarı baygın bir halde yatıyordu. Muhsin kanlar içinde, tanınmaz bir durumdaydı. Benim de elbiselerim lime lime olmuştu. İlk Türk filminin çekimlerinde rol alan sanatçılar, ancak bir şans eseri kurtulmuştu”
Muhsin Ertuğrul, tüm bu olaylara rağmen çalışmalarına ara vermemiş, ertesi gün asker ve polislerin koruması altında filmin çekimlerine kaldıkları yerden devam etmiştir. Ama kalabalığın öfkesi dinmemiş, polis ve asker korumasına rağmen, uzaktan da olsa film ekibine yönelik küfür ve tehditler filmin çekimi süresince aynı kişiler tarafından sürdürülmüştür…
Sanki dün olmuş gibi… Dedik ya, bu coğrafyada sanatçının yazgısı hiç değişmiyor… Dün böyleydi ya şimdi… Yorum sizin…