Sitrik asit döngüsü

Son zamanlarda yayınevlerine musallat olan Velit Peydâ adlı türedi bilimkurgu yazarınca, sözde Pentagon mahreçli bilgilerle yüklü ve Sitrik Asit Döngüsü adlı bir ütopya kitabının yayımlanmak üzere tanıtımı gönderiliyor. Çatısını içinde bulunduğumuz andan başlayarak gelecek yüzyıl dünyanın merkezinde olabilecekler üzerine düşsel varsayımların oluşturduğu yapıt, bu süreçte kişileri, kurumları, düşünüşleri, toplumsal ve günlük yaşamın tüm hücrelerini kireçlenmeden kurtulma çabası olarak değerlendiriyor. Yeryüzünde olan biteni dünyanın bir karbon çöplüğüne döndürülmesi planları ve savaşı üzerine kurgulayan yapıt, dijital teknolojinin gerçekleştirdiği teknolojik devrim sonrasında yeniden yapılaşan uygarlığın ulus-devletten adam-devlete dönüşümü temelindeki güdüleyici sulta ve talan enerjisine kaynak oluşturma niyetiyle Yeni Ortaçağ’da hurafenin itici gücünü vurguluyor.

DOĞULU BATILAŞAMAZ

Yapıtın sondan bir önceki bölümünde olay, Truva’dan beri dünyadaki güçler bileşkesinde, Doğu - Batı çelişkisinin odağında yer alıyor. Yapıta göre, 2060’ların sonlarında bir tarih bilim uzmanınca Doğulu toplumların asla Batılaşamayacağı savı öne sürülecek; ancak yeşil bayrağı yedi iklimde dalgalanan İslâm devriminin yenilenmesi anlamına gelen bu sav, ülkenin en gencinden en yaşlısına tüm çağdaşlarca reddedilecektir. Aslında 1900’lerin başlarında bir devrimle Kızıl Sultan’ın alaşağı edilip ülkeyi çağdaşlaşma sürecine sokan asker sivil aydınların önderlik geleneğinin özde sağcı oluşunu ısrarla vurgulayan ve terziler sultanı namıyla tarihe geçecek uzmanın saptamaları Peydâ için belirleyici varsayımlar olarak büyük önem taşıyor. 2100’lere gelindiğinde en azılı karşıtlarını Pentagon marifetiyle canından edip kalanları ise aklını birer birer çelerek her türlü tarikatçı ve etnik açılıma iteklemeyle ulus-devleti dingil ahırına çevirmesi sonucunda ülke sözcüğü de terk edilmekle artık ne idiğü belli hurafeci bu iklim ve etnik bu coğrafya terimleri bile ülkeye ikame edilir.

DOKUNDUĞU DOLAR

Payitahta Tuna boylarında karakol kurarak çağ aştıran sultanların misak-ı ümmisinden ilhamla düzenlediği sınırlar aşırı kurtarma fetihlerinde mağaraların ağzına uyduların ördüğü ağlar yüzünden yaşadığı acılarla aklı başından gidip her dokunduğu doları zulaya doldurma hastalığı da nükseden adam-devlet en sonunda suyuna toprağına ormanına varınca misak-ı millî içindeki bu iklim ve bu coğrafyanın küffara terk etmedik tek zerresini bırakmamaya azmeder. O ara, küresel oligarşinin milyonlarca can alıp dolarlarını da cukkalama hesabıyla tüm dünyaya bela ettiği salgın her yerde ulus-devletlerce az çok dizginlenirken talan enerjisinin yaydığı ivmeyle üfürük mesafesi ve okunmuş maskeler sayesinde küresel salgının yayılma hızı %300’lere çıkınca adam-devlet her türlü tüketimin yanı sıra yurttaş tüketiminde de ipi birincilikle göğüsler.

GÖKTEN DÜŞTÜ

Gelinen noktada toplum üç maymunu ya da çiftetelliyi oynamaktan memnunken sanki herkes deli kendileri tek akıllı kalarak 200 yıl önceki aşkla kılıcı bırakıp kaleme sarılan 100 Ergenekonlu peydah olmasın mı gecenin alnında ve de Montröpil Boğazı’nda? İşte o zaman parlamentonun yüzlerce zabıt kâtibi ayağa kalkarak, biz varken onlara mı kalmış, bunların kalem tutan tırnakları sökülmeli demesiyle ülkede ne kadar kalemşor varsa tarihi bir daha yazmaya çağrılmış. Sonra da her birinin ve de kendileriyle ağız birliği eden her kişinin kapısına bir kova sitrik asit döngüsü koydurup tez vakitte Cumhuriyet’ten son kalan mecalin karbon çöplüğüne döndürülmesini, adam-devletin çığırtkanlarına da talan enerjisini en başından tazelemelerini buyurmuş.

Derken efendim Kızıl Sultan için, “Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek / Otuz üç yıl bizi korkuttu ‘Şeriat’ diyerek” beytiyle nice Âsım’ın kahramanı olmuş şairin hayali, “Ders alınsaydı hiç tekerrür mü ederdi?” dizesiyle ufukta yükselmişse de tanımladığı tarihe sırt çevirenlerin kimileri, 100 yıl sonra bunların olacağı ne belli? deyip olan bitene omuz silkerken, birileri de 2100’lerde bile yaşattık desene diyormuş, elinde tespih dilinde hayırdua ile Yapay Zekâları yederek. Birileriyse çok eski bir tekerlemeyi yâd ederek gözlerini çok ötelere dikiyor ve dünyanın etrafında pervane dönüyormuş:

Gökten düştü bir kurbağa...