Sivas Kongresi dersleri ve bugün

Tarihi olaylar neden ve sonuçlarından daha çok, perde arkasındaki ayrıntılarıyla dersler sunarlar.

98. yılını kutladığımız ve Kurtuluş Savaşı’mızda çok özel bir yeri olan Sivas Kongresi bunun en iyi örneklerindendir. Sivas Kongresi’nde alınan kararlar birkaç maddeyle çoğunluk tarafından bilinirken kongrenin hangi koşullarda nasıl örgütlendiği, hangi düğümlerin gevşetilip nasıl ilerlendiği az bilinir.

Atatürk’ün Sivas’ta geçirdiği 108 gün ve şehirde düzenlenen Milli Kongre, öncesiyle ve sonrasıyla; bir siyasal mücadelenin teşkilatlandırılması ve strateji ve taktikleriyle ilgili eşsiz tecrübeler taşıyor. Sivas’ın toplantı yeri olarak tayin edilmesinden kent halkıyla kurulan bağa, bozgunculukların püskürtülmesinden kongre tartışmalarına kadar her an bugüne de ışık tutuyor.

Sivas’ın kongre merkezi olarak seçilmesinde şehirdeki asker ve sivil bürokrasinin vatanseverliği, halkın tamamına yakınının Türkmenlerden oluşması, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (MHC) şubesinin etkinliği, savunmaya müsait coğrafi yapı ve Atatürk’ün müfettişi olduğu 3. Kolordu’nun buradaki varlığı belirleyici olur.

Sivas’ın delegeler için ulaşım bakımından kolaylığı tüm bunlardan sonra gelir.

SİVAS’IN BELİRLENMESİNDE MHC’NİN ROLÜ ve ATATÜRK’ÜN TEŞKİLATÇILIĞI

MHC’nin İstanbul’daki kurucularından Rasim Bey (Başara) memleketine dönerek 8 Mayıs 1919’da MHC Sivas Şubesini kurar. Rasim Bey, Osmanlı Meclisi’nin Sivas mebusudur ve eski bir İttihatçıdır. İttihatçı kimliği Rasim Bey’in MHC’yi teşkilatlandırmasında zorluk yaratsa da Sivas Müftüsü Abdurrauf Efendi’yle (Sarısözen) beraberindeki ulema takımının ve kentin okumuş gençlerinin katılımı cemiyeti geliştirir. MHC öncülüğünde İzmir’in işgaline karşı Sivas Merkez başta olmak üzere bağlı ilçeleri Şarkışla, Kangal, Hafik, Divriği, İmranlı, Gürün, Koyulhisar ve Suşehri’nde mitingler düzenlenir. Padişaha sadakat telgrafları, Avrupalı devletlere ve Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) protesto telgrafları gönderilir. Mitinglerin ve telgraf çekimlerinin tertiplenmesinde Sivas Müftüsü Abdurrauf Efendi’nin payı büyüktür. Padişahın ve İstanbul Hükümetinin miting ve telgraflara yanıt vermemesi ise Sivaslıların MHC’ye ve eylemlerine daha da bağlanmasını sağlar.

Sivas’ta bir Milli Kongre toplanacağının 22 Haziran 1919 günü Amasya Genelgesi’yle duyurulmasının hemen ardından Mustafa Kemal 27 Haziran’da 3. Kolordu Müfettişi sıfatıyla Sivas’a gelerek MHC yöneticileriyle görüşür. Şu talimatı vererek ertesi gün Erzurum’a hareket eder:

“Halkın çoğunluğunu, özellikle de okumuş ve genç unsurları maksat ve gaye etrafında toplayınız. Fiili direnişe hazırlanın, olumsuz propagandaya ve akımlara karşı önlemler alın, Kolordu Komutanı ve Kurmay Başkanı ile çok sıkı ve sürekli ilişki içinde bulununuz. Onların şifresi ile önemli konular ve durumlar hakkında bilgi alışverişi yapın, Vali ile de mevcut iyi ilişkileri geliştirerek iki merkezin vilayete yapacağı duyurulardan bilgi sahibi olunuz. Sivas merkezinden Erzurum Kongresi için iki delege seçerek derhal yola çıkarınız.”(1)

KONGRENİN HEDEFİ: “BÜTÜN YURDU KAPSAYACAK GENEL YETKİ”

Vali Reşit Paşa, her fırsatta MHC’yi engellemeye çalışan Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nın (HİF) atadığı eski bir İttihatçıdır. Resmi görevi, hareket kabiliyetini sınırlasa da MHC gibi düşünür ve zaman zaman MHC’ye alanlar açar. Mustafa Kemal, Vali Reşit Paşa ile ilgili Nutuk’ta “Bizim mi yoksa İstanbul Hükümetinin mi ağır basacağını kestiremediğinden temkinliydi.” der.

Atatürk’le görüşmenin ardından MHC Sivas Şubesi toplamda 56 delegenin katıldığı Erzurum Kongresi’ne 13 delege ile katılır ve döner dönmez Sivas Kongresi hazırlıklarına girişir. Toplantı salonu belirlenir, iaşe ve ibate çözülür, idari ve mali imece yapılır; halk Mustafa Kemal’i karşılamak için örgütlenir.

Atatürk’ün talimatıyla 3. Kolordu tarafından üst düzey güvenlik önlemleri de alınır. Ayrıca Sivas yerelinden güçler de tedbirlere dâhil olur. Eski İttihatçı Halis Turgut Bey milis kuvvetleri ile bina etrafına yerleşir.

2 Eylül 1919 günü Sivas’a ayak basan Atatürk ve beraberindekilere halk tarafından görkemli, coşkulu ve kalabalık bir karşılama yapılır. Rauf Orbay hatıralarında o günü “… asker, sivil, talebe ve halkın kütleler halinde katıldığı parlak bir merasimle karşılandık.”(2) diye yazmıştır.

Aksaklık, mâni ve tehditlere rağmen 4 Eylül 1919 günü bayram havasında, tezahüratlar eşliğinde; düzenleyicisi ve davetçisi sıfatıyla Atatürk’ün yaptığı konuşmayla Milli Kongre açılır. Konuşmada “bütün yurdu kapsayacak genel bir yetkinin yaratılması” maksadıyla buluşmanın düzenlendiği vurgulanır.

Kongrede önce yakın arkadaşları, Bekir Sami Bey’in (Kunduh) odasında yaptıkları toplantıyla Atatürk’ü başkan yaptırmamaya çalışır. Sonra ilk üç gün yemin tartışmalarıyla geçer. Delegeler İttihatçı olmadıklarını yemin metnine geçirmek isterler. Metinde, “Saadet ve selameti vatan ve milletten başka hiçbir maksad-ı şahsi takip etmeyeceğime; İttihat ve Terakki Cemiyetinin ihyasına çalışmayacağıma ve mevcut fırak-ı siyasiden hiç birisinin âmâl-i siyasiyesine hadim olmayacağıma vallahi, billahi…”(3) denilir. Kurban Bayramının birinci günü vesilesiyle Padişahın bayramının kutlanmasının ardından ana gündeme geçilir ve tartışmalar başlar.

HALK MANDACILARLA DALGA GEÇİYOR: “SULAK YERLERDE BİR SÜRÜ MANDAMIZ VAR”

Kongrenin kilitlendiği nokta “manda” tartışmalarıdır. Kongre öncesinde Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadi gibi isimler tarafından ABD himayesi rüzgârlarının estirilmesi ve delegelerin içinde de şiddetli taraftarlarının oluşu manda fikrini baskınlaştırmıştır. Bekir Sami Bey manda fikrinin güçlü temsilcisidir. Atatürk’ü Kongre Başkanı yaptırmak istemeyişi de bundan kaynaklanmaktadır. Refet Bele, İsmail Hami Bey ve İsmail Fazıl Paşalar da sıkı mandacılardır.

Mandacılar, işgalden ve ekonomik bunalımlardan güçlü bir elin yardımı olmadan kurtuluşun olmadığını düşünerek bu düşünceye sarılırlar. Oysaki ABD Başkanı Wilson tarafından gönderilen Türkiye Mandaları Hakkındaki Milletlerarası Komisyon ise Türkiye’yi; İstanbul, İzmir, Anadolu ve Ermeni mandaları olarak dört parçaya ayırmayı ve hepsini de ABD’ye himayesine almayı önerir.

Tartışmalar esnasında söz alan Bursa Delegesi Ahmet Nuri Bey ateşli bir üslupla mandacılara “Kendimizi bütün bütün acizlik ve fakirlik içinde kalmış görerek ‘bizi kurtarın’ diye şuna buna yalvarmak gibi bir zillete bu millet tahammül edemez. Ya ölürüz ya istiklali tam sahibi oluruz.”(4) diyerek seslenir.

Oturumun sona ermesinin ardından Atatürk’ün odasında devam eden tartışmalarda Tıbbiye öğrencisi Hikmet Boran da meşhur ‘Mandayı kabul ederseniz sizi de reddederiz!’(5) çıkışıyla konuya dâhil olur.

Yürütülen tartışmalar mandacı olmayan Rauf Orbay’ı dahi etkilemiştir. Batı kamuoyu da dâhil birçok kesim ABD mandası beklemektedir. Fakat beklenilenin aksine, manda ve himaye kabul edilmemiştir.

Kongredeki manda ve himaye tartışmaları halka da sızar. Manda ve himaye görüşünü savunanlardan biri çarşıda dolaşırken Sivas esnafı onu eliyle göstererek “mandacı geçiyor” diye gülüşür. Tokatlı hemşehrileri, Sivas Kongresi sırasında Amerikan mandasını ısrarla savunan Bekir Sami Bey’le (Kunduh) “Ne ki tutturmuş bir manda! Sulak yerlerde bir sürü mandamız var. Kaç tane istiyorsa kendisine verelim!”(6) diyerek dalga geçiyorlarmış.

İCRAATLER, ÇATIŞMALAR ve ZAFER: SÖZ ve YETKİ ANADOLU’DA

9 Eylül günü Milli Kongre, yürütme yetkisini kullanarak Ali Fuat Cebesoy’u Batı Anadolu Kuva-yı Milliye Başkomutanlığına atar.

10 Eylül’de milli hareketin halka ve dünyaya duyurulması maksadıyla haftada iki gün basılacak ve yurda yayılacak şekilde İrade-i Milliye Gazetesi’nin çıkarılması kararı alınır. Başına 22 yaşındaki Selahattin Ulusalerk getirilir. İrade-i Milliye’nin başyazıları bizzat Mustafa Kemal tarafından yazılır.

11 Eylül’de şifreli telgrafların çözülmesiyle İngilizlerin ve İstanbul Hükümetinin görevlisi olarak Kongreyi basmaya yeltenen Elazığ Valisi Ali Galip’in provokasyonu boşa düşürülür. Halkın da desteğiyle İstanbul Hükümeti Padişaha şikâyet edilerek, Damat Ferit Paşa Hükümetiyle ilişkiler askıya alınır. Olayın ardından Damat Ferit Paşa’nın bizzat Padişaha yazdırdığı Sivas Kongresi’ni geçersiz kılma telgrafları ise Mustafa Kemal taraftarlarınca engellenir ve hiçbir il ve ilçeye ulaştırılmaz.

Bazı itirazlara rağmen hükümeti ve merkezi örgütlenmeyi geçici olarak yönetmek amacıyla temsil kurulunun seçilmesinin ardından kongre sona erer.

12 Eylül’de Sivas halkının katılımıyla yapılan son oturumda yapılan heyecan verici konuşmalarla tarihi kararlar duyurulur. Böylece direniş örgütleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilir ve ikili iktidar durumu oluşturulur.

2 Ekim 1919’da Damat Ferit Paşa Kabinesi istifa eder. Ardından kurulan İstanbul’daki Ali Rıza Paşa Hükümeti ara bulucu rolü üstlenmeye çalışsa da artık söz ve yetki Anadolu’dadır. İngiliz destekli HİF’li Şeyh Recep ve grubunun postaneleri basıp telgraflar göndererek kalkıştığı bozgunculuk girişimlerinin de önlenmesiyle Heyet-i Temsiliye milletin gerçek temsilcisi olarak çalışmalarını sürdürür.

ZAFERE GİDEN YOL KARMAŞIKTIR, BÖYLESİ SÜREÇLER DEVRİMCİ LİDERLERLE AŞILIR

Tarihte hiçbir mücadele pürüzsüz ilerleyişlerle verilmemiştir.

Sivas Kongresi, iktidara giden yolun karmaşıklığının iyi bir göstergesidir.

Ülkenin bugün içinde bulunduğu sorunların çözümü de kolay ve berrak olmayacaktır.

Türkiye yine; meselelerin yeterince ciddiyetine varamayan bir hükümetle, dış güçlerden yardım bekleyen “Gitsin de Nasıl Giderse Gitsin”ci yeni mandacılarla ve işgal girişimiyle karşı karşıya…

Böylesi zamanlar küresel merkezlerin ve holding medyasının pazarladığı, daha kurulmadan kurucuları arasında kavgalar ve dağılmalar yaşanan süslü simalarla değil; önderlik kabiliyeti ve kararlılığı yüksek devrimci liderlerle aşılır.

O kabiliyet ve kararlılık, bir tek Vatan Partisi’nde var.

Yedi düvele meydan okuyan 40 delegeye ve beraberindeki isimsiz kahramanlara saygıyla…

Dipnotlar:

1* Milli Mücadelede Sivas 108 Gün, Ahmet Necip Günaydın, 2. Baskı, 2010, sf. 33

2* Aynı yerde, sf.40

3* Aynı yerde, sf.88

4* Aynı yerde, sf. 118

5* 4 Eylül Sivas Kongresi, Sivas Valiliği Tanıtım Kitapçıkları, 2007, sf. 14

6* Milli Mücadelede Sivas 108 Gün, Ahmet Necip Günaydın, 2. Baskı, 2010, sf. 121