Sivas’a yakılan türkü

Gene temmuz ayı geldi, yavrular yandı,

Sivas elinin kahrı yaktı kül etti,

Tutuştum yandım ben de, kalkışın dostlar.

Yanman daha, yanışman dostlar.

Al Madımak’ta, lâl dumanda bakışırken siz,

Ah ne olurdu, ben olsaydım iki gözünüz,

Konuşurken siz, ben olsaydım bal ağzınız.

Ölmen daha, ölüşmen dostlar.

Gül biter kollarınızda, semah dönerken siz,

Kanat açarken siz, ben olsaydım akça bileğiniz,

Nefes alırken siz, ben olsaydım pencereniz.

Tütmen daha, tütüşmen dostlar.

Alevlendi gülistan, yandı bağ yandı bostan,

Metin oldum, menekşe oldum, çayır çimen oldum,

Asım oldum, aysan oldum, deli divane oldum.

Gitmen daha, gidişmen dostlar.

Engizisyon ateşinde melekler yandı:

Asuman yandı, yeşim yandı, seher yeli yandı,

Can ışığı da yandı, acı ciğere dayandı.

Susman daha, susuşman dostlar.

Yedinci ayın ilk cuması, kanlandı kına tası,

Sürmeli şahinler yandı, konca gül alazlandı,

Dillerim boğazlandı, sularım, akarsularım yandı.

Durman daha, duruşman dostlar.

Bekleşirken Madımak’ın merdivenlerinde siz,

Ah ne olurdu, ben olsaydım iki eliniz,

Yürürken siz, ben olsaydım topuk kemiğiniz.

Tutuldum kaldım burada, çığrışın dostlar.

Sarıklı zangoç benzini döktü, CIA’nın iti kibriti çaktı,

Yıkan devlet, yıkılan devleti kökünden söktü,

Alevler devrimin damarlarına aktı,

Yaltak başbakan, sigarasını yaktı da baktı.

Ankara’nın, karanın bahtı yaktı kül etti,

Yakan Türkiye, yakılan Türkiye’yi seyretti.

Hasta kaldım İstanbullarda ben, hasret kaldım,

Hüseyn’in haline yetişin dostlar, dostlar!