Sivil darbe, PKK, Fikret Otyam, çekirgeler ve Rıza!
Ben gazeteleri masada okurum. Elimde bir kalem, bir de makasla. Yılların alışkanlığı bu... İlgimi çeken haberlerin altını çizerim, kesip arşivlerim. Dün yine karşımda bir gazete, manşetinde Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri:“Türkiye’nin yönetim sistemi değiştirilmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu fiili durumun Anayasal olarak kesinleştirilmesidir...”İyi de önce sistemin değiştirilmesi, sonra anayasanın buna uydurulması; “darbe” değil mi?Bu adam bu sözlerle, “darbe”yi itiraf ettiğinin farkında mı?İşin en acı yanı ne biliyor musunuz?Bu “sözde demokrasi”de kimse bu adama dokunamıyor!Tıpkı Kenan Evren’e dokunamadığı gibi...***Hızla çeviriyorum gazetenin sayfalarını...Şırnak’ta şehit...Kars’ta şehit...Varto’da sokağa çıkma yasağı...Yüksekova’da silahlı çatışma...Ceylanpınar’da vahşet...Güneydoğu kan gölü, kısacası...PKK, bulduğu her yerde çekirge sürüsü gibi devleti kurutup geçiyor. Masum insanları vurup öldürüyor...Evet, “çekirge sürüsü” gibi...***Geçen hafta kaybettiğimiz Fikret Otyam’ın 1978’de yazdığı “Ceylanlar Suya İndi” kitabında vardır bir çekirge olayı... Ancak Fikret ustanın kaleminden dökülenler o kadar güzel ki; zerresini kırpmak olmaz... O yüzden “Çekirgeler Geliyor” başlıklı o bölümü olduğu gibi yayımlıyorum:***“Sabahleyin teneke sesleriyle uyandım, heyecanla, biraz da korktum. Beş on adam, ellerinde tenekeler, habire sopayla vuruyorlar. Köyde bir telaş, bir telaş... Giyinip hemen aşağıya indim. Köylüler ellerinde gaz tenekeleri, eski paçavralar, çalılar çırpılar, koşturup duruyorlar. Atlar hazırlanıyor, traktörler homurdanıyor.Tektek Dağları’nın eteklerine çekirge sürüsü inmiş.Ben de fotoğraf makinemi alıp traktörün birisine iliştim. Tozu dumana katıp dağlara doğru hareket ettik. Dağa yaklaştığımız zaman o kapkara bulutları gördüm. Güneş, bu karanlığın ardında kalmıştı. Bir hareket içindeydi o kapkara bulutlar. Biraz sonra dağa doğru indiler, güneş çıktı ortaya.‘Yeni bir sürü daha indiiii!’ diye bağrışıyordu köylüler. ‘Yeni bir sürü daha, tez olun, tez!’Rıza komut veriyordu:‘Hemen adam çıkarın yollara, mücadelecileri gözlesinler, vakit yitirmeyelim, siz şu yöne, siz şu yöne, siz arkadan saracaksınız, davranın durmayın!’‘Mücadeleciler’ dediği, ‘Zirai Mücadele Teşkilatı’ imiş. Tarımsal savaş örgütü. Biraz sonra bir toz bulutu gördük.‘Geliyorlar!’ diye bağırdılar.Jeep’ler geldi. Sırtlarında bazı araç ve gereç olan kişiler. Başlarındaki uzman anlatılanları dinledi, ‘Hazırdık biz, bekliyorduk kaç gündür, raporlar geliyordu, şimdi elbirliğiyle bu felaketi savuştururuz’ dedi ve neler yapılacağını anlattı.Sırtlarında alev makineleri olan işçiler çevreye yayıldılar. Pompalı bir araçtı bu. Upuzun bir borudan alev fışkırıyordu. Çekirgeler, yumurtaları, yavruları bu alevle yakılıyor. Aynı şeyi köylüler de yapmaya başladılar. Dağların taşların arasına paçavralar, çalılar çırpılar konuldu, bunlara gaz döküldü ve ateşlendi. Tuhaf bir şenlikti bu. Tarımsal savaş örgütünün kişileri de canla başla çalışıyordu, kan ter içindeydi hepsi.Akşama kadar sürdü bu uğraş. Kara bir bulut gibi uğultuyla kalkıp havalanan bir çekirge sürüsünün ardından atlılar koşturuldu, nereye ineceklerini saptamak için. O kara bulutun altında atlılar toz duman gittiler. Ekipler de hareket ettiler.Çekirgeler taze ekinleri biçip geçiyor, kel kel kalıyor sapları. Bir indiler mi tarlaya, artık oradan hayır kalmıyor, sanki her biri biçerdöver, tarayıp gidiyorlar. Kısa sürede kelleşiyor tarla.Sürünün nereye indiği hemen saptandı. Tenekeler çalınıyor, tüfekler atılıyor, ürkütülüyor sürü. Oradan da fazla zarar vermeden kalktılar. Jandarma telefonuyla öbür köylere haber ulaştırıldı, ekipler o tarafa hızla gitti.Ertesi günü öğle üzeri yeni bir haber geldi. Bu başka bir zararlı sürü. ‘Süne’ diyorlar. Hamamböceği gibi pis bir böcek... Bunlar da buğdayın başağına, taze sütlü buğdaylara musallat. Buğdayların özünü emiyorlar. Tüm köy halkı, kadın, çoluk, çocuk demeden torbasını kapan daldılar tarlaya sıra olup, süneler elle toplanıyor tarlada olduğu zaman, dağlara ilk geldiğinde yine ilaç ve alevle yok ediliyor. Tarımsal savaş örgütü bu süneleri para ile alıyor. Kısa sürede bunlardan kurtuldu köylüler...Rıza, ‘Görüyorsun, yaşantımız hiç de kolay değil, her gün yeni bir sorun çıkıyor’ dedi.Rıza, yüksek tarım mühendisi. Kardeşi ise veteriner... Toprakları öyle çok değil ama düzenli ve uygar, modern bir tarımcılık ve hayvancılık yapıyorlar. Köyde bunlara ‘önder çiftçi’ diyorlar. Kendi köylülerine, komşu köylere yardım ediyorlar tüm sorunları için. Ağaçlarına bakıyorlar, hayvanlarına bakıyorlar, tarlalarına bakıyorlar, herkesle büyük bir yardımlaşma içindeler. Onun için yöre halkı, sevmiyor, tapıyor sanki bunlara... Kendi işleri hafifledi mi, öbür tarlalara, ahırlara gidiyorlar, yanlış uygulamaları düzeltiyorlar, hayvanlara ilaçlar veriyorlar.Sordum Rıza’ya, ‘Ne alıyorsunuz bunlardan?’Rıza her zamanki gibi yine güldü. Yanıtladı sorumu:Sevgi. Yetmez mi?” *** Bugün oralarda çekirge, süne sürüleri yok belki; ama “insan” görünümünde, çok daha zararlı olanları var...“Çekirgeler gibi bir çıktılar mı ortaya, biçip geçiyorlar kentleri, kasabaları... Kel, kel kalıyor mahalleler, köyler, mezralar. Sanki her biri biçerdöver, tarayıp gidiyorlar. Kısa sürede kelleşiyor ülke...”Ve en tepedeki zat utanıp sıkılmadan kekliklerle gülüp oynadıktan sonra geçiyor mikrofonların karşısına ve sivil darbe yaptığını itiraf ediyor böyle bir dönemde...***En kötüsü ne biliyor musunuz?Bir tane bile “Rıza” yok ortalıkta!