Siyaset ne kadar da itibarsızlaştı -(TAMAMI)
Yakın geçmişi yani 1950’de başlayan demokratik hayat tarzını benimsemiş halkın gözleri önünde cereyan eden olaylara bakarsanız siyasetin ne kadar itibarsız hale düştüğünü görürsünüz. Siyaset önderlerinin kullandıkları üslubun ne kadar nezaket ve edep kurallarına uygun olmadığını da gözlerseniz, 29 Ekim 2012’de milyonlarca insanın Anıtkabir’e yürümesinin ne demek olduğunu çok kolay algılarsınız.
1961 yılında Meclis yeniden açılırken TBMM’nin yeni binasındaki kürsüde, arkasında “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazılı koltukta oturan o günün Meclis Başkanı Orbay’ın şu temennisini anımsamanız gerekir: “Temenni edelim ki bu Meclis’in bu tertemiz duvarları kötü sözlerle kirletilmesin ve bu muhteşem salon kavgalara sahne olmasın.”
1960 devriminden sonra kurulan MBK’nin Genel Sekreteri Binbaşı Orhan Erkanlı eski Meclis binasında şöyle diyordu: “Eski Meclis’i gezmeye gitmiştim manzara içimi bunalttı. Kırılmış sıra kapakları, mutfaklarda kokuşmuş yemek artıkları, bulaşıklar... Kendi kendime sordum acaba biz iyi bir iş mi yaptık?”
Şimdi 2012 Meclisi’ne bir bakalım.
Bizim kuşağın yadırgadığı bir üslup siyasi liderlerden başlayarak Meclis’in tüm üyelerini sarmış. Gündemde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç hakkında, TRT’nin bağımlı hale getirilmesi ve yolsuzluklarla ilgili MHP gensorusu görüşülmekte. Bakan’la CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce arasında çirkin bir tartışma başlıyor. Birbirlerine ağza alınmayacak küfür ediyorlar, çirkin ithamlarda bulunuyorlar. Bu sözleri bu sütuna almaktan utanıyorum. Biri ötekine “şerefsiz“ diyor diğeri ona aynı üslupla cevap yetiştiriyor. Grup Başkanvekili’ne yapılan cinsel taciz- ithamların gensoruyla hiçbir ilgisi yok. Kavgalar çıkıyor. 1961 yılında Meclis Başkanı olan Orbay’ın olmamasını dilediklerinin dik alası oluyor. Grupta Başbakan konuşuyor Hz. Peygamber’in hadislerinden ilham alarak güya İsrail’in Gazze’ye saldırısını kınıyor, Ro-Ro’ları İsrail’e yolcu ederken... NATO’dan Patriot füze savarları istemekte. Acaba neden Suriye için mi? şöyle diyor: “Öleceksek şerefimizle ölelim ya da ellerimizle, dillerimizle o da olmazsa buğuz edelim.” Yani kinimizi içimizde tutalım. Arkasından devam ediyor adeta peygamber hadisindeki cihat çağrısı gibi BM’i AB’yi ve hatta adını anmadan Obama Amerika’sını yerin dibine batırıyor.
Can ciğer kuzu sarmasıydılar! Şaşırmamak elde değil.
Muhalefete dönüyorsunuz, ana muhalefet partisi lideri nerdeyse Atatürk’ü mezarından çıkarıp sorgulayacak bir savcı edasıyla konuşuyor. Parti kaynıyor. Dahası grubunda kabul edilmeyen Dersim’i kana bulayan isyancı başına itibarının iade edilmesini isteyen önergenin arkasında durmakta. Grubuna kızıyorsa, neden Aydınlık Gazetesi’ni suçluyor? Yakında CHP’den İP’ye yaklaşmalar başlarsa hiç şaşırmayın. Yıllardır Kılıçdaroğlu’nun kim olduğunu boşuna anlatmıyordum.
Şekil kendini gösteriyor ki; Türkiye’de akıl dışı bir siyaset boşluğu yaratılıyor. 1.Dünya Savaş’ında Padişah ve Halife-i Ruy-i Zemin cihat çağrısında bulunmuş ve yeşil bayrak altına gelecek tek Arap ülkesi olmamıştı.
İlginç olan nedir bilir misiniz? Tekke ve zaviyeleri yasaklayan Anayasa hükmünün ortadan kaldırmasına dair AKP teklifine CHP liderinin sıcak bakması!
Bu parti Atatürk’’ün partisi olmaktan çıkıyor da, hala Haluk Koç dışında bu marifetin farkında olanlar partide sessizler! Hele tüm bunları görüp de sessiz kalan Baykal, susan Baykal?
Şimdi anlaşılıyor mu Gazi’nin daha 1907’den başlayan bağımsızlık düşüncesinin ve “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesinin hikmeti?
Şimdi anlaşılıyor mu? TGB ve Kılıçdaroğlu’nun karaladığı İP’nin peşine takılan milyonlarca insanın, Türk Ulusu’nun neden Anıtkabir’e koştuğu?
Sistem çöküyor, çökerken de Cumhuriyeti ve demokrasiyi beraber götüreceği kuşkusu halkı sarmıştır. Dış politikada da iç politika da çare aynı yerdedir.
Atatürk ilkelerinde. Cumhuriyet’te.