Siyaset ve işadamları (TAMAMI)
NABIZ
SİYASET VE İŞADAMLARI
Rahmetli büyük işadamı ve sanayici Vehbi Koç çok özel bir insandı.
Bir gün onun Yeniköy sırtlarındaki mütevazi bir apartman katında, gene son derece mütevazi bir salonda yemek yiyorduk. O yemek için Ankara’dan davet edilmiştim. Vehbi Beyin basın ilişkilerine bakan Sunuk Pasiner ve ben, elbette masanın başında evin sahibi. Sadece üç kişiydik.
O gün Vehbi beyin söylediklerini unutmam mümkün değil. Şöyle diyordu:
“- Hayatım boyunca üç işle meşgul olmadım: Altın işi, Banka işi ve siyaset”
Sordum:
“Peki, gazetecilik, yani basınla?" O bilinen kendine özgü muzip haliylekıs kıs gülerek:
“Allah yazdıysa bozsun “Demişti.
15 gün kadar önce Güneri Cıvaoğlu’nun Yeni köydeki yazlığında yemek yemiştik.
Ecevit 11 AP ‘li Bakanı partisinden istifa ettirerek ve hepsini Bakan yaparak siyasi hayata “ Güneş Motel” diye anılan operasyonla hükümet olmuştu.
Ben Tercümanda “Umudun Tükenişi” dizisinde Ecevit’i eleştiriyorum. Sanırım o hükümetin oluşunda Vehbi Beyin rolü olduğu kanısı yaygındı. Vehbi Beye bunu anlattım ve:
“-Siz kurdunuz, sizin bozun” gibi haddini aşan sözler söylemişim. Vehbi Bey usulünü bozmadı ve saat 22 ‘de sessizce gitti. Ancak giderken kapıda Güneri’ye demiş ki:
“Kurtul Beye söyle! Mesajı aldım…”
Ecevit’in bir seçim ertesinde acele istifasını Demirel’in 5-0 o ara seçimi almasına değil de ünlü iş adamının siyasete müdahalesine vermiştim. Ne kadar yanılmışım! Vehbi Koç çok akıllı bir işadamıydı ve siyasete yardım eder , asla karışmazdı.
Bu anıyı neden anlattım?
Gene bir seçim öncesindeyiz ve İş adamlarının CHP ile ilgili operasyonu, yani Baykal’ın yoldan çekilmesi olayında bir deneyimli dost iş adamının rolü olduğu yazıldı. Sözü geçen gazete malum! Hani o her olayı önceden haber verme hünerine sahip gazete! Ünlü ve saygın işadamı Baykal’a:”Şunu şunu at, CHP’ye yeni düzen ver” Demiş. Sonra gazete yazıyordu ki: “…Denedi,sonra kaset halletti” Demek istiyordu ki; O beceremedi, sözünü dinlemediler, sonra iş kasetler piyasaya sürülme yoluyla halledildi!
Türkiye’de iş ve sanayi adamlarının tıpkı ABD ‘de olduğu gibi ellerinde içi dolar dolu James Bond çantalar siyasete şu ya da bu yolla yön vermelerini kabul etmek eşyanın doğasına aykırı. Demokrasilerde topluma yön veren kanaat önderleri, baskı grupları, sivil toplum örgütleri olabilir ama, iş adamının bireysel eylemleri; iki yönden akıllıca olmaz. Birincisi: Partileri yeniden düzenlemek onları sonunda mutlaka zora sokar. Ağır bedeller ödetir. İkincisi ise, hele bir seçim öncesinde seçime müdahale anlamına gelir ki; Dolmabahçe mülakatından daha zararlı bir müdahaledir tarzıdır da o nedenle.
SİYASETE KİM MÜDAHELE EDEBİLİR?
Bir ülkede askerin kurduğu rejime sahip çıkması “Vesayet rejimi” sayılıyor deniyorsa, ordu üzerinde yapılacak ve orduyu zafiyete uğratacak demokrasiyi zora sokacak bir anlam kazanmışsa, iç finans odaklarının, yani petrol veya Otomotiv, ya da İlaç sektörünün siyaseti parmaklaması, ya da siyasete dolaylı yoldan akıl vermesine ne diyeceğiz? Ya hele dış uzantıları ortada ve cümle alem biliyorsa?
Siyasete bizim ülkemizde dışarıdan müdahaleler oluyor mu?
Evet olabiliyor.
O kadar olabiliyorlar ki; İmaj Maker’ler nasıl Marcos’u, nasıl Carlos Menem’i yarattılarsa pek ala hiç yoktan Başbakanlar da yaratabiliyorlar. Hatta bunlara çok önemli rolleri de veriyorlar. İsmet Paşa buna asla izin vermezdi. Şimdi onun eski CHP‘si izin vermek şöyle dursun,hatta öncülükgörevini bile meşrulaştırabiliyor ve Etnik gruplara özerklik hakkından tutun, toprak dağıtımına, eşkıya ile önce gizli, sonra açıktan pazarlık masasına bile oturtulabiliyor.
GELELİM KASETLERE
Türk siyasetinde bugüne dek rastlamak şöyle dursun, akıllara bile düşmeyen kasetler skandalı, fail, mechüller arasında yer alıyor. Kasetler, düzmece CD’lerle insanlar yıllar boyu hapiste tutuluyor. Telefon görüşmelerini sırasında Mahkeme kararı olmadan dinleyebiliyorlar, bir genç subayın telefonuna sehven, o talihsiz genç adamın yaşamından 3 yıl çalabiliyorlar ve sonra da salıveriyorlar. Bunun hesabını soracak ne hukuk ne de adli merciler artık görevini güvenle yapamıyorlar. Muhalefet partilerden birin lideri kaset yüzünden istifa ediyor. Yetmiyor, bir başka muhalefetin tüm karar organları’nın ismetine girilerek mahrem kalması gereken özel yaşamın masuniyeti ihlal edilebiliyor. Bunları kim önleyecek?
Kim mağdurlarının haklarını koruyacak?
Ya adalet, ya da seçilmiş iktidarlar değil mi?
Peki ya o iktidarın başı çıkıyor ve:
“-Bu o partinin iç işi, ben karışmam onlar aklanmak istiyorlarsa, onlar işin üstesinden gelsinler” diyebiliyor.
Dokunulmaması gereken neyimiz kaldı?
Telefonla konuşmaktan korkar hale geldik. Mahkemeler o denli siyasallaştı ki; güvencesi olduğunu hala sanan bazı yargıçlar hukuken uygun düşen verdikleri kararların gerekçesini yazdıkları ve kararlarında ısrar ettikleri için sürüm ,sürüm sürünüyorlar.Parti liderleri, aydınlar gazeteciler demir parmaklıklı tecrit hücrelerinden çıkmak için demokratik yollar arıyorlar, kimileri partilerden adaylık beklerken, kimileri de “Cumhuriyeti koruyacak ve kollayacak kimse kalmadığı için Güç birlikleri teşkil ederek Meclise girmenin , özgür ve demokratik yolunu açmak yolunda gayret gösteriyorlarsa, işin içine rüfailer girmiş demektir”
Kim bunlar?
Kimine göre Atlantik ötesindeki güçler. Yani; emperyalizmin taşeronları.
Kimine göre hesap vermemek için her yolu deneyerek iktidarda kalmak isteyen iktidar sahipleri.
Rahmetli İsmet Paşa derdi ki: “Şu ya bu bu yolla iktidara gelebilirsiniz. Ama muktedir olamazsınız. Nasıl olsa gideceksiniz. Ama gitmek demokratik olmalı, yoksa fena gidersiniz”
Paşa haklı çıktı:”Kendime Sabık Başbakan dedirtmeyeceğim” diyen bir Başbakan sadece sabık değil, “Sakıt- düşük- Başbakan “oldu. Biz bunları hep gördük ve o nedenle İş adamlarından saygın birinin adını gazetede okuyunca rahmetli Vehbi Beye bir rahmet okumak içimden geldi
Allah herkesi sabık yapsın ama, zinhar sakıt yapmasın. İş adamları da, uluslararası finans odaklarının değil, Cumhuriyetin ve ülkelerinin Sanayici ve İş adamları olsunlar. Kısası herkes işine baksın! Askere “sen karışma işine bak” derken, işadamına ya da onun derneğine boğazına dek siyasete bas demek haksızlık olur. İpin ucu kaçtı mı yakalamak zor olacak galiba..
kurtulaltug@aydinlikgazete.com