Siyasetsiz sendikalar kime hizmet eder?
Dünya sendikacılık tarihini inceleyenler şunu göreceklerdir ki siyasal kurumlar üzerinde baskı kurulmadığı sürece çalışanlar hiçbir kazanım elde edememişlerdir. Sanayi devriminin başladığı 1800’lü yıllardan bu yana işçiler meydanlara çıkmadıkça, toplumun aynasında bir güç olduklarını kanıtlamadıkça parlâmentolar işçilerin çığlıklarına kulak vermemiştir. 1900’lü yıllara doğru işçiler toplum içinde bir güç olduklarını ve haklı istekleri bulunduğunu kanıtladıkça parlâmentolar bu sese cevap vermeye ve işçileri koruyucu yasalar çıkarmaya başlamışlardır.
Toplusözleşme düzeni yetmez
Sendikaların kurulmaya başlaması ve toplusözleşme düzenine geçilmesi ile işçilerin çalışma yaşamında belirli iyileştirilmelere tanık olunmuş fakat teknolojik ve ekonomik gelişmeler bu kazanımları kısa zamanda yetersiz kılmıştır. Çağın değişen koşulları işçi haklarının yeni yasalarla korunmasını gerektirmiş fakat işverenlerin denetimindeki siyaset sosyo-ekonomik gelişmelerden işçiyi koruyacak yasaları çıkarmakta nazlanmıştır. Yasaların değişime ayak uyduramaması işçileri yeni arayışlara yöneltmiş ve işçiler sınıfsal kurtuluşlarının siyasette etkili olmakla çözülebileceği sonucuna varmışlardır. İşte bu nedenle İngiltere’de İngiliz İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TUC) İngiliz İşçi Partisi’ni ve İsveç’de İsveç İşçi Sendikaları Konfederasyonu (LO) İsveç Sosyal Demokrat Partisi’ni kurmak zorunda kalmışlardır. Bu iki ülkede sendikaların siyasette söz sahibi olması sonrasında işçi kazanımları hızla artmaya başlamış ve bu ülkelerin işçileri siyasette etkili olmanın kendileri için ne kadar önemli olduğunu anlamışlardır.
Siyasetsizlik Türk işçi hareketini bölmüştür
Türkiye’de işçi hareketi önce 1947’de 5018 sayılı yasa ile sonra 1963’de 274 ve 275 sayılı yasalarla hukuki bir temele oturtulmuş fakat sendikacılığımızın ve Türk-İş’in kuruluşu Amerikan gölgesinde şekillendiğinden sendika ve siyaset ilişkisi sürekli tartışılan bir konu olmuştur. Sendikacılık kavramı yanlış anlaşılarak 1946 yılında CHP’nin İşçi Büroları kurması ve sendikaları kendi güdümüne almak istemesiyle bu konuda ilk yanlış yapılmış ve 1950-60 arasında Amerika’nın işçi hareketimizi yönlendirmek istemesiyle devam etmiştir. Amerika’nın katkısı ile 1952’de kurulan Türk-İş ısrarla partilerüstü politika uygulamasının sendikacılığımıza egemen olmasını istemiş ve ücret sendikacılığı uygulamasını öne çıkarmıştır. Ücret sendikacılığının işçiyi sömürülmekten kurtaramayacağı ve siyasetsiz sendikacılığın yetersiz olduğu kanısına varan Türk-İş üyesi sendikalardan 12 sendikacı sendikaların siyasette etkili olabilmesi amacı ile 1961’de Türkiye İşçi Partisi’ni ve siyasetsiz sendikacılık anlayışına isyan eden Türk-İş üyesi dört sendika 1967 yılın Devrimci İşçi Sendikalarını (DİSK) kurmuştur. Sendikacılık tarihimizim bu en önemli bölünme olayı siyasetsiz sendikacılık anlayışına isyan nedeni ile yaşanmıştır.
Siyasetsiz sendikacılık kapitalizme hizmettir
O günlerden bugüne kadar geçen zaman içinde işçi hareketimiz ilerleyeceğine gerilemiştir. Siyasette etkili olarak işçi sınıfının çıkarlarına hizmet edileceğine siyasetsiz sendikacılık beninsenmiş ve hükümetteki siyasi partilere yanaşılarak bazı haklar elde etme yoluna gidilmiş başka deyişle sendikacılığımız özgür sendikacılık anlayışı yerine biat sendikacılığı anlayışını benimseyerek işçi hareketinin kaderini sermayenin güdümündeki siyasi partilere teslim etmiştir. Hele AKP’nin iktidar olması ile kurmak istediği İslam Cumhuriyeti yolunda en büyük engel olarak sendikaları gördüğünden sendikaların çoğunu teslim almış ve sendikalar kağıttan kaplana dönüşmüştür. Sendikacılığımızı AKP’ye teslim eden sendika yöneticilerinin ne üyelerine ne işçi sınıfına ne de demokrasiye hiçbir katkıları olamayacağı, sadece kendi koltuklarını korumak için bunu yaptıkları artık anlaşılmıştır.
Sendikacılığın içine sürüklendiği karanlıktan aydınlığa çıkması için hiçbir sendika başkanı, kendisinin yanması, koltuğunu kaybetmesi pahasına direnmeyi, AKP iktidarına karşı ayağa kalkmayı göze alamadığından işçilerimizin sömürüsü artarak devam edecek ve hiç kimsenin şikayete etmeye hakkı olmayacaktır.