Siyasette kolay başarı yoktur

Kardak kahramanlarımızdan Ali Türkşen, siyasi hayatını sonlandırdığını açıklamış. Değerli komutanımız açıklamasında bir yıldır siyaset yaptığını ama mevcut iktidarı değiştirmeyi başaramayacağını anladığını ifade etmiş. Aslında bu açıklamaya yansıyan davranışın arkasında bir toplumsal arka plan yatıyor. Yani Türkşen’in davranışı salt bireysel bir nitelik taşımıyor. Bu nedenle üzerinde konuşmaya değer.

Toplumun özellikle kentli ve eğitimli kesimleri arasında, siyasette ‘kolay başarı’ diyebileceğimiz bir beklentinin varlığı gözleniyor. Bir parti kuracaksınız, tanınmış bir genel başkan bulacaksınız ve doğruları söyleyeceksiniz. Oylar size akacak. Daha ne olsun!

Yakın geçmişte siyasal başarı sağlayabileceği duygusunu besleyen bir popülariteye sahip çok sayıda lider ve siyasetçi adayı, partilerini kurdular. Kısa sürede -tabirimi bağışlayın- boylarının ölçüsünü aldılar ve partiler mezarlığına hediyelerini bırakarak kenara çekildiler.

Özellikle siyasal kriz dönemlerinde artar bu tür örnekler. Mesela bir Emine Ülker Tarhan vardı, rüzgar gibi esmişti. Partisinin adı neydi, hatırlayan kaldı mı? Ufuk Uras’ın Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin, Sadettin Tantan’ın Yurt Partisi’nin, Yekta Güngör Özden’in Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi’nin ya da rahmetli Yaşar Nuri Öztürk’ün Halkın Yükselişi Partisi’nin kuruldukları zaman estirdikleri rüzgarı hatırlayın.

Neydi o rüzgara kapılanların, o partilere umut bağlayanların siyasal gerçeklik zemininden kopmalarına neden olan şey?

Her uzmanlık dalının kendine özgü kuralları ve mantığı vardır. İyi bir mühendis olabilirsiniz. Bu iyi bir sporcu olacağınızın garantisi değildir.

Çok iyi bir asker olmanız iyi bir siyasetçi olacağınızı garanti etmez.

Bizde yöneticilik işi genellikle küçümsenir. Çünkü yurttaşlığa dayalı demokratik ülkelerde bu bir haktır. Eğer yurttaş iseniz seçme ve seçilme hakkınız vardır. Seçilirseniz bir yerleri yönetme yetkisine erişirsiniz. Bu nedenle yönetme işi herkesin yapabileceği bir iş diye düşünülür. Açıkça söylenmese de fiilen yönetsel işlere layık görülen tutum bu.

Oysa siyaset bir uzmanlık alanı. Sadece devleti ve ekonomik kaynakları değil, aynı zamanda insanları, duyguları, toplumsal eğilim ve davranışları yönetme işi. Her uzmanlık alanı gibi siyaset de belirli bir karakteri, iş disiplinini, kendi mantığına uygun etik standartları içselleştirmiş olmayı gerektiriyor. Bu alanın mantığına uygun bir birikiminiz, metodunuz ve disiplininiz yoksa o işi yine yaparsınız. Ama kötü bir hekimin mesleğini icra etmesi gibi, kötü bir avukatın, kötü bir inşaat ustasının yaptığı işler gibi olur yaptığınız işler. Sizi de, hizmet ürettiğiniz insanları da memnun etmez.

Siyasal yeteneklerin zayıflığı, kamu görevlerinde çok sırıtmaz. Çünkü yönettiğiniz düzen sizden önce kurulmuş, belli ölçülerde kurumsallaşmıştır. Mesai saatleri bellidir, yapılacak işler kanun ve yönetmeliklerle belirlenmiştir. İnsanlar maaşlarını ödeyen kurumun disiplinine uymak zorunda hissederler kendilerini. Bu nedenle siz olmasanız bile yürüyecek işler vardır. Sizin kötü bir yönetici olmanız, en fazla işyeri huzurunu bozar, iş barışını ortadan kaldırır, insanlar arasında gerilimlere yol açar, örgüt iklimini bozar. Ama yok etmez. Çünkü telafi edilebilir.

Siyaset ise gönüllülük ilişkileri üzerine kuruludur. Kimse partiye maaş aldığı için gelmez. Şüphesiz partinin kazandığı veya ileride kazanacağı siyasal başarılar sayesinde kamu kaynaklarını yağmalama hayalleri görenler vardır. Bu da bir motivasyon kaynağıdır. Ama iktidar olmamış partilerde, kadroların ve kitlelerin motivasyonunun esas kaynağı inanmışlıktır.

Kolay başarı beklentileri olanlar, eğer büyük güçlerin kuklası olmayı da kabul etmemişlerse, siyasetin mantığına uygun hareket etmek zorundadırlar. Bu disiplin yoksa kolay başarı beklentileri kısa sürede suya düşer. Karamsarlık ve ümitsizlik hakim olur. Siyasetten geldiğiniz gibi gidersiniz.

Siyasete giren bir insanın her şeyden önce siyasetçi olmaya karar vermesi lazım. Bu karar zannedildiği gibi bir partiye üye olmak ya da bazı görevler üstlenmek değildir. Bunun öncesinde ve ötesinde bir psikolojik hazır olma haline girmektir. Neden mi? Çünkü siyasette kolay başarı yoktur. Sırf bazı doğruları söylediniz diye halkın akın akın partinize yönelmesini bekleyemezsiniz.