Siyasette tutarlı olmak

CHP yönetimini eleştirdiğimiz zaman, bir kısım partili, son zamanlarda çok da azalmış olsa, “eleştirme” diyorlar.

Bir siyaset adamı iktidar hedefliyorsa  tutarlı ve sözünün eri olması gerekir.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçildiği ilk Kurultay konuşmasını düşünün; iki vurgusu çok önemliydi, bir her yerde önseçim yapılacağı, ikincisi de hep doğru söyleyeceği vurgusuydu.

Yasaya aykırı olarak, yönetmelikte yaptırdığı değişiklikle ön seçimi işlevsiz kıldı.

Ön seçim, ‘dostlar alışverişte görsün’e döndü.

Zira 115 milletvekilini kendisi atayacak.

Bu milletvekilleri AKP ve HDP’nin hazırlayacakları ‘bölünme anayasası’na destek verecek kişilerden oluşacak.

CHP tabanı kim ne derse desin, Cumhuriyetin temel değerlerine bağlı insanlardır. Onların seçecekleri, bölünme anayasasına destek verecek insanlar olmayacaktı. Bu yönetmelik değişikliği ile ulusalcıların Meclis’e girmesi önlenmiş oldu.

Kendisinin bir iktidar beklentisi de zaten yok. Zira Bekir Coşkun’un sorusu üstüne iktidar beklemediğini açıkça itiraf etmiş.

Demek ki Kılıçdaroğlu’nun bütün derdi, kendisini, bölücüleri, F tipi Cemaat yandaşlarını, Atatürk düşmanlarını Meclis’e taşımak. Bu arada birkaç tane ulusalcı geçineni de kenar süsü olarak kullanacak.

Bu yönetmelik değişikliğinin elbette yargıdan dönme ihtimali de var. Ya dönerse ne olacak, gene AKP’lilerin ağzına, Şişli’den sonra ikinci bir sakız verilmiş olacak.

Bir milletvekilini bir başka organ, bir diğerini bir başka organ Yüksek Disiplin Kuruluna sevk ediyor.

Hakikaten çok merak ediyorum, bu kadar çok hukuki  yanlışı hangi hukuk dehası yaptırıyor.

Kılıçdaroğlu, Kurultay konuşmasında hiç yalan söylemeyeceğine vurgu yapmıştı.

Her yerde ön seçim dedikten sonra, bu ön seçimi işlevsiz kılma çabası nedir?

Cevabı açık, delegenin aklıyla alay etmektir.

Zaten ön seçim yapılan yerlerde 2011 de olduğu gibi tetikçiler vasıtasıyla istemediklerini seçtirmeyecekler. Bari gerçek olmasa bile Gandicilik oynamaya devam etseydi de ön seçim yapıyor gibi yapsaydı.

Bu partiye demokrasiyi ben getirdim, diyerek geçmiş Genel Başkan ve yöneticileri itham ederken bir düşüneceksin.

Onlar en azından dürüst davranıp merkez yoklaması yapacaklarını mertçe ilan ediyorlardı.

Delegenin sabrını zorluyorlardı ama aklıyla alay etmiyorlardı.

İnsanın aklına hakikaten çok kötü şeyler geliyor.

Bu kadar çok kasıtlı  yanlış, bu partinin ve devletin kurucularından öç alınmak için partiyi sıfırlamak, tarihe gömmek çabası mı?

CHP önceki milletvekillerinden, TBMM önceki Başkanvekillerinden Mustafa Kemal Palaoğlu, Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum’un CHP’den ihracı ile ilgili bir üzüntülerini belirten, bunu yaparken de bazılarını düşünmeye sevk edecek bir not göndermiş, aynen aktarıyorum.

“Sayın Süheyl Batum’un ihracı kararını dehşetle karşıladım, ama hayret etmedim:

Y CHP’den beklenen buydu. Sayın Batum bence de o sözde gerekçelerle değil, “Anayasa Uzlaşma Komisyonu”ndaki sözleri, duruşu ve tarihe düşürdüğü notlar dolayısıyla ihraç edildi. Türkiye ahalisi değil Türk vatandaşlığı dediği için, vatanda or-taklık değil, vatanın bütünlüğü dediği için.

Bütün bunları, o tuzak komisyonun tamamına karşı söyledi ve bence şunu anlatmaya çalıştı:

YANLIŞ DOĞRU YERDE ARANMAZ

Görüntüde 3 adaylı, ama gerçekte “Atatürk’ün Cumhuriyeti’mi, karşıtları mı?” referandumundan başka bir şey olmayan Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru tavır koyduğu için.

CHP’nin öz yapısında parti disiplini aynı zamanda tarihsel. Sayın Batum’un ihracı için oy verenler de ve bu karar karşısında susanlar da unutmasınlar ki, tarih; insanları yaptıkları için de, yapması gerekeni   yapmadıkları için de yargılar.”

Sayın Palaoğlu’nun bu açıklamasına, bize de sadece “Doğru söze ne denir” demek kalıyor.

Bu önseçimi işlevsiz kılan yönetmelik oyununa sessiz kalanlar, aynen  Palaoğlu’nun söylediği gibi, tarih sizleri bu çirkinliğe sessiz kaldığınız içinde mahkum edecek.